can kozanoğlu'nun futbol ve kültürü kitabında (ilk basım 1993) yer alan "gençler deplase olunuz!" başlıklı yazısından;
neyse, şehirleri teker teker anlatmayalım. yalnız bu arada eskişehir'in hakkını da yemeyelim. belki başkaları için başka şehirlerdir ama benim için "en deplasman" deplasman şehri eskişehir'dir. bir kere, istanbul'u çıkış noktası alırsak, tam bir orta mesafe durağı. sabah yola çıksanız, maça yetişemezsiniz. mecburen akşamdan hareket edersiniz. son tren ve geç otobüsler bile sizi çoğu zaman gün ağarmadan eskişehir'in ortasına bırakıverir. riskli iş... eskişehir'de, çok özel bir durum yoksa "tam pansiyon" konuk edilirsiniz: günde üç posta taarruz. sabahın körü postası, stad postası ve uğurlama postası. tezahürat her zaman coşkuludur, eskişehir taraftan muhabbetlidir. en çok gittiğimiz şehir eskişehir değil ama en kaydadeğer anılarımızın büyük bölümü eskişehir'den galiba. 1. lig eskişehirspor'u özlüyor ve bir zamanlar mecburi "sağlıklı yaşam koşuları" yaptığımız istasyon-stad-otogar üçgenindeki sokakları unutmaya başlıyoruz.
şaka değil, deplasmanda gittiğiniz şehrin sokaklarını bilmeniz, hele polis kordonunda değilseniz, önemlidir. nereden nereye kaçılır, nereye kaçılmaz, bunları bilmek gerekir. bilmiyorsanız da bilenlerin tecrübesinden yararlanmak... ilk defa gittiğiniz bir şehirde, öyle iki-üç kişi filansanız, stadı bulmak başlıbaşına bir derttir mesela. "abi stad nerde" diye sorduğunuz anda, annenizin vücudunda olduğuna ılışkm bir cevap alma, hatta dayak yeme ihtimaliniz bile vardır. ya takip yolunu seçeceksiniz ya da mülayim tipli birini arayacaksınız. küçük bir tavsiye: böyle durumlarda muhatap olarak tekel bayilerini tercih edin. tecrübelerle sabittir, her zaman değilse de çoğu zaman iyi davranırlar.
tecrübenin önem kazandığı noktalardan biri de tezahürattır. nerede hangi tezahüratın yapılacağını, nerede hangi tezahüratın yapılmayacağını bilmek gerekir. zonguldak'ta "s..rniş zonguldak" diye bağırdınız mı, "s..miş" cevabını alırsınız. ama kazara "kömürcü i...ler" sesi yükselirse, stadda infial uyanır. adana'da, adana takımlarına küfretmek, moral bozmaya çalışmak boşuboşuna gırtlak yormaktır. evet, sevgili memleketim adana'nn seyircisi ateşlidir ama ateşi kendi takımını yakar. maçın yirminci dakikasına kadar filan sabredebilirseniz zaten adana seyircisinin kendi takımına küfretmeye başladığını, kendi oyuncularında moral bırakmadığını görürsünüz.
gelgelelim, öyle anlar olur ki hiç akla gelmeyecek tezahüratlar başınıza büyük işler açar:
bir eskişehir-fener maçı stad erkenden dolmuş, aralıksız karşılıklı tezahürat yapılıyor. ana avrat dümdüz... sahanın kenarına dizilmiş polisler de galiba "tantana var" hesabına ve bazılarını ilk defa duydukları şarkıların merakına gülümseyip duruyorlar. birdenbire fener tribününden saçmasapan bir tezahürat çıktı, "tatar türkan küm, tatar türkan küm"... ve tribünün önünde duran bir komiser, adetası madetası yok tam bir cinnet geçirdi, polisler copları çekip tribünlere saldırdı. peki, "tatar türkân kiiim"di ki, ortalık karışmıştı? eskişehir'de, fuhuş sektörünün önde gelen isimlerinden biriymiş. artık komiserin özel bir yakınlığı mı vardı, yoksa komiser şehrin namusunu koruma derdine mi düşmüştü, onu öğrenme şansımız olmadı haliyle.