tribün dergi sayı 3'de yer alan ilker dinçtürk'ün "biraz çamur ve gözyaşı" başlıklı yazısından;
hiç unutmam, sene ‘92. ilkokul 5’e gidiyorum o zamanlar. zil sesiyle sınıftan roket gibi fırlayıp otobüs durağına koşuyorum sırtımdaki boyumdan büyük çantayla. öğleden sonra dershane varmış, kimin umrunda. evdekilerden izin koparılmış nasıl olsa. sonra eve varış, yemek yiyiş ve odanın süslenmesi san-kırmızı bayraklarla. maça hazırım; ama zaman bir türlü geçmiyor. ah, bir şeyi unuttum (babamı aramayı)! 0 sırada arıyor babam işyerinden, başarılar diliyoruz birbirimize. ali sami yen’in kar ve çamurla kaplı olduğunu görünce tedirgin oluyorum, ama aldırmıyorum.
hikâyenin bundan sonraki kısmını anlatmayacağım. sonuç hüsran; gs: 0 w.bremen: 0 eleniyoruz. oysa bu turu geçsek açıktı önümüz. kupanın en güçlü takımı bremen’di. gitti kupa, gitti final. ağlıyorum ağlıyorum, bir şey değişmiyor. bir saattir ağlıyorum; ama her seyredişimde rotariu çamura takılıyor, koseçki bomboş kaleye vuracekken kayıp düşüyor. teselli klasik tabii. kaderci bir yaklaşımla “tanrı bizim kazanmamızı istemiyor” diye söyleniyor herkes.
futbolla hayatın benzeşmesini daha o zamanlar anlamaya başlıyorum. yani en çok istediğiniz şeyi en yaklaştığınız anda kaybedebileceğinizi...