mehmet ali gökaçtı'nın "bizim için oyna": türkiye'de futbol ve siyaset kitabından;
şükrü saraçoğlu'nun başkanlığı döneminde fenerbahçe
on altı yıl boyunca başkanlık yaparak fenerbahçe kulübü'nün bir dönemine damgasını vuran mehmet şükrü saraçoğlu, 1887 yılında ödemiş'te dünyaya gelmişti. eğitimini sürdürmek için gittiği izmir'de ittihatçı çevreler ile yakın ilişki kuran, milli mücadele'ye katılan, bu arada iyi bir eğitim alan ve genç sayılabilecek bir yaşta cumhuriyet'i oluşturan kadrolar içinde yer alan şükrü saraçoğlu, mübadele heyeti başkanlığında bulunmuş, maliye, adliye (adalet) ve hariciye (dış işleri) bakanlığı yapmış, daha sonrasında başbakanlık ve meclis başkanlığı görevlerini de üstlenmişti.
şükrü saraçoğlu, 1929 yılında adalet bakanlığı görevini yürütmekte olduğu sırada fenerbahçe'yi stat sahibi yapma yolunda önemli bir adım atmış ve bizzat öncülük ettiği bir yasanın çıkarılmasıyla, bugün kendi adını taşıyan fenerbahçe stadı'nın bulunduğu sahanın ittihatspor kulübü'nün elinden alınarak milli emlak'a devredilmesini, oradan da uygun bir bedelle fenerbahçe'ye kiralanmasını sağlamıştı. önceki bölümde işlendiği gibi, bu işlemin perde arkasında farklı bir hesaplaşma yatıyordu. bir zamanların meşhur "ittihatçı" takımı altınordu'nun kurucusu aydınoğlu raşit beye ait bulunan sahanın fenerbahçe'ye kazandırılmasıyla; fenerbahçeliler, zamanında arkasına talat paşa'nın desteğini alarak fenerbahçe'yi yıkmak isteyen aydınoğlu raşit bey ile eski bir hesabı kapatmış oluyorlardı.
fenerbahçe, bu sahanın kiracısı olmuştu. esas amaç ise, türkiye'de bir ilke imza atarak mülkü kendilerine ait bir sahaya sahip olmaktı. böylece, futbolun artık taksim stadı'na kaymış bulunan merkezi tekrar başladığı yere, kadıköy'e kaydırılabilecekti. bunun için fırsat, 1932 yılında, -yine önceki bölümde değinildiği gibi-, fenerbahçe'nin kuşdili semtindeki kulüp lokalinin yanması sonrasında ortaya çıkacaktı.
fenerbahçe spor kulübü'nün lokali, 5-6 haziran 1932 gecesi bilinmeyen bir nedenle yanmıştı. bu yangında fenerbahçe'nin o güne kadar kazandığı pek çok kupa, ödül, hatıra eşyası ve mustafa kemal'in 1918 yılındaki ziyareti esnasında imzaladığı defter de dahil olmak üzere pek çok eşya yanıp yok olmuştu. bunun üzerine şükrü saraçoğlu'nun başını çektiği fenerbahçelilerin girişimiyle bir yardım kampanyası açılmıştı. bu kampanyaya ilk günden itibaren kanlım ve ilgi büyük olmuştu. sarı-lacivertliler, cumhuriyet gazetesi başta olmaküzere tüm önde gelen gazetelerde kampanyayı kamuoyuna duyurmak için büyük çaba sarf etmişler, bağışta bulunanların adlarını her gün listeler hâlinde yayımlamışlardı. ancak katılımcıların çoğunluğunun halktan kişiler olması nedeniyle yardımın beklenen maddi boyuta ulaşamayacağı aşikârdı. bu noktada mustafa kemal atatürk devreye girmiş ve 21 haziran'da yaptığı 500 liralık bağışla kampanyanın gidişatını değiştirmişti. bunun üzerine kampanyaya katılımlar artmış ve fenerbahçe'ye hatırı sayılır bir maddi destek sağlanmıştı.
yardım kampanyası bununla sınırlı kalmamış, yine şükrü saraçoğlu'nun çabalarıyla fenerbahçe stadı arazisinin mülkiyetinin kulübe devredilmesi için girişimler başlatılmıştı. hükümet, söz konusu sahanın istanbul valiliği tarafından belirlenecek bir bedel üzerinden on taksitte tahsil edilmek üzere, 1080 sayılı yasa uyarınca kamu yararına faaliyet gösteren kurumlar kapsamında değerlendirilen fenerbahçe kulübü'ne devrini kararlaştırmıştı. bunun üzerine maliye bakanlığının 6 temmuz 1932 tarih ve 1213 sayılı yazısıyla, söz konusu arazi 9 bin lira bedelle fenerbahçe'ye verilmişti. böylece fenerbahçe, tam anlamıyla yangının küllerinden daha güçlü doğmuş oluyordu. fenerbahçe'nin türkiye'de mülkiyeti kendisine ait stadı olan ilk kulüp olması, elbette rakiplerinde rahatsızlık yaratacaktı. o günün koşullarında bu uygulamaya ses çıkaramayanlar, uygun bir fırsat beklemişlerdi. bu fırsat 1934 yılındaki olaylı galatasaray-fenerbahçe maçıyla doğacaktı. özellikle fenerbahçelilerin verilen cezalara razı olmamaları ve hukuku kullanarak spor otoritelerinin karşısına dikilmeleri, bardağı taşıran damla olacaktı.
eski ittihatçıların aralarındaki hesaplaşmaları, güncel argümanlar ve konular üzerinden görmeye taşıdıkları bilinen bir gerçekti. fenerbahçe'nin eski ittihatçı aydınoglu raşit bey'in elinden stadını alması, böylesi bir hesaplaşma örneğiydi. 1934'teki gerginlikte de halit bayrak'ın başını çektiği bir grup siyasetçi, fenerbahçe'ye istanbul'un işgal günleri de dahil olmak üzere o güne değin eşine benzerine rastlanmadık bir tehdit yöneltmişlerdi. kulübün kapatılması, o günlerin koşullan göz önüne alındığında olmayacak bir şey değildi. tapulu bir mülkün, mülk sahibinin elinden alınması ilk bakışta o kadar kolay gözükmese de, türkiye'de sermayeden spora her alanda devletin gözetim ve müdahalesi söz konusu olduğundan, bunun tersine işlemesi ve devlet eliyle verilenin aynı el tarafından geri alınması da pekâlâ mümkündü.
bu durum karşısında fenerbahçelilerin yapabilecekleri tek şey doğrudan siyasetin desteği altına girmekti. nitekim öyle yapıldı. şükrü saraçoğlu'na kulüp üyeliği ve kulübün başkanlığı teklif edildi. kulüplerin siyasal çevreler ile ilişki içinde olmasına ve bundan özellikle büyük kulüplerin maddi ve manevi avantajlar sağlamasına alışılmıştı. ancak cumhuriyet döneminde üstelik hükümette görev üstlenmiş bir siyasi kişiliğin bir kulübün başına geçmesi görülmüş bir uygulama değildi. sporun devlet hatta bir süreliğine parti kontrolüne girerek siyasetin dümen suyunda yol almaya başlaması, bu kapıyı açmıştı.
şükrü saraçoğlu, başkanlık teklifini "fenerbahçe gibi yurdun övünç kaynağı bir spor kulübüne hizmet etmek benimiçin en büyük şereftir," diyerek karşılayacaktı. sonuçta fenerbahçe kulübü, müessisan heyeti'ni (kurucular kurulu) toplayarak üç kişiden oluşan yönetim kurulunu yedi kişiye çıkartıp, şükrü saraçoğlu'nu oy birliği ile kulüp başkanlığına getirmişti. bu girişimin sonuçlan etkisini kısa zamanda gösterecek ve fenerbahçe'yi tehdit eden spor kurumu yöneticileri söylediklerini fiiliyata dökme fırsatı bulamadan geri adım atmak zorunda kalacaklardı.
fenerbahçe lehine açıkça bir destek söz konusu olmasa da, saha içinde fenerbahçe'nin aleyhine olacak bir yanlışa sebebiyet vermek saraçoğlu'nun kulüp başkanlığı altında artık herkes için daha "zor"du. o dönemde fenerbahçe'nin finansman kaynağı olarak da devreye ünlü şekerci ali muhiddin hacı bekir sokulmuştu. günümüzde de ticari faaliyetlerini sürdüren hacı bekir şekercisi'nin o günkü sahibi muhiddin bey, saraçoğlu'nun başkanlığı döneminde fenerbahçe kulübü'nün bir nevi kasası işlevini üstlenecekti. bu model, spor dünyasında dikkat çekici bir yenilikti. siyaset ile -"büyük" olmasa da-, sermayenin birlikteliğine dayanan bu yönetim modeli, fenerbahçe'nin o dönemde sorunlarını aşmasına imkân sağlayacaktı.
tüm bu desteğin yanı sıra şükrü saraçoğlu, 1946 yılında başbakanlık görevinde bulunduğu sırada başbakanlık kupası'nı kazanan fenerbahçe için örtülü ödenekten bir defaya mahsus olmak üzere beş bin liralık bir tahsisat çıkaracaktı. fenerbahçe kongrelerinin etkin isimlerinden biri olan hayrullah güvenir'in sümerbank'ta müfettiş olarak görev yaptığı 1940'lı yıllarda da kimi fenerbahçeliler bu kurumun bünyesinde görev alacaklar ya da sümerbank'la ile ticari ilişki içinde olacaklardı. örneğin futbolculardan büyük fikret (arıcan) sümerbank'm eyüp'teki fabrikasında bir müddet ambar müdürlüğü kadrosunda yer bulunmuştu. maddi ve manevi sıkıntılarını halleden fenerbahçe için saraçoğlu'nun başkanlık yaptığı 1934 ile 1950 yılları arasındaki dönem sportif anlamda başarılı bir dönemdi. bu on altı yıllık zaman zarfında fenerbahçe, üçü 1934 ile 1936 yılları arasında üst üste olmak üzere toplam altı kez istanbul şampiyonluğu'nu kazanacaktı. türkiye şampiyonluğu'nu 1935 ve 1944 yıllarında olmak üzere ancak iki kez kazanabilen fenerbahçe, buna karşın 1937 ile 1950 yıllan arasında oynanan milli küme maçlarında ise beş kez şampiyon olacaktı.