mehmet ali gökaçtı'nın "bizim için oyna": türkiye'de futbol ve siyaset kitabından;
ateş-güneş kuruluyor...
galatasaray'dan ayrılanların kurdukları takım, ilk kez 1933 yılının eylül ayında vitrine çıktı. basında çıkan haberlere göre adı sarı-kırmızı olan takım, baltalimanı'nda idmanlara başlamıştı. sarı-kırmızı, en kısa zamanda büyük takımlarla özel maçlar yapmaya başlayacaktı. oyuncuların çok büyük kısmım galatasaray'dan ayrılan sporcular meydana getirmekteydi. sarı-kırmızı'nın yöneticileri, verdikleri ilk demeçlerde galatasaray'ı da yenebilecek güçte olduklarını söylemeden geçe-miyorlardı. buna karşın abidin daver ve nihat bekdik gibi galatasaraylılar da galatasaray'ın durumunun iyi olduğunu, sarı-kırmızı'nın başarılı olamayacağım dile getirmekteydiler. dikkat çeken bir başka husus, galatasaraylılar ile muhalif grubun kamuoyuna görüşlerini duyurmak için hangi gazeteleri seçtikleriydi. galatasaraylılar mesajlarım kendisi de bir galatasaraylı olan yunus nadi'nin cumhuriyeti aracılığıyla iletmekteydiler, iktidarın desteğine de sahip olan cumhuriyet gazetesi, ağırlıkla inönü karşıtı isimlerden oluşan yeni oluşuma pek sıcak bakmıyordu. gazetenin galatasaray'daki ayrışma ile ilgili haberleri veriş tarzında yeni oluşum karşın bir görüntü vermemeye özen gösterdiği, daha çok bölünmenin sakıncalarına değinerek, tarafları bütünleşmeye çağıran yorumlar yaptığı görülmekteydi.
galatasaray'dan ayrılanların kurduğu yeni kulübe daha açık destek veren son posta gazetesi ise, genel anlamda daha muhalif bir çizgideydi. son posta, 1930 yılında zekeriya sertel, ali ekrem uşaklıgil, selim ragıp emeç tarafından çıkarılmaya başlamış, yayıncılık anlayışı itibarıyla daha popüler bir çizgiyi benimsemişti. ilk çıktığı günlerde serbest fırka'yı destekleyen gazete daha sonra çeşidi baskılara uğramış ve bir müddet sonra zekeriya şenel gazeteden ayrılmak zorunda kalmıştı. bu tarihten itibaren popüler çizgisi belirginleşen son posta, dönemin diğer gazetelerinden farklı olarak spor, kadın ve çocuk sayfalan vermiş, mizah, sinema gibi konulara daha geniş yer ayırmış ve dış politika konularına daha fazla eğilmişti. yeni kulüp ile ilgili haber ve yorumlar da son posta gazetesinde daha geniş yer almıştı. gazete, 1950 seçimlerinden sonra da iktidara gelen demokrat partiyi destekleyecekti. gazetenin yayın hayan 1969 darbesi sırasında demokrat parti milletvekili olarak mecliste bulunan sahibi selim ragıp emeç'in tutuklanması üzerine son bulacaktı.
iki lakım arasında söz düellosu sürerken, eylül ayının son günlerine doğru "sarı-kırmızı" takımının fenerbahçe ile iki özel maç yapması galatasaraylıların ciddi tepkisine neden olacaka sarı-kırmızı, 16 eylül 1933 günü yaptığı ilk maçı 1-0 kaybetmiş, 23 eylüldeki ikinci maçta ise 2-2 berabere kalmışa. galatasaraylıların tepkisinin nedeni, doğrudan doğru ya galatasaray'ı çağrıştıran sarı-kırmızı adıydı. itirazlarını sürdürmüşler ve yeni kulübün sarı-kırmızı adıyla tescil edilmesini bile engellemişlerdi. istanbul valiliği tarafından bu engellemeye gerekçe olarak, sarı-kırmızı adıyla kurulmuş bir avcılık kulübünün varlığı gösterilmişti. bu engelleme karşısında yeni kulübün kurucuları, san-kırmızı'yı ima edecek olan ve dönemin kültür siyasetinde de "muteber" sözcüklerden oluşan bir isim seçeceklerdi: ateş-güneş.
ateş-güneş kulübü'nün kuruluş merasimi de sıradan bir spor kulübünün kuruluşu gibi gerçekleşmedi. 6 birinci teşrin (ekim) 1993 günü beyoğlu halk fırkası'nm salonunda toplanan ateş-güneş kurucu heyeti ilk yönetim kurulunu belirlemişti. başkanlığa mustafa kemal'in çok yakın arkadaşı ve yaveri cevat abbas (gürer) bey seçilmişti. başkanlığını istanbul mebusu vasıf (çınar) bey in yaptığı bu ilk kongrede ikinci başkanlığa kemal salih, umumi kâtipliğe sadun galip, muhasipliğe şadan hakkı, veznedarlığa ise adil giray seçilmişler di. haysiyet divanı ise, cevat abbas, vasıf bey, şebinkarahisar mebusu vasfı raşit bey, yusuf ziya bey, eşref şefik, kemal rıfat (kalpakçıoğlu) ve adil giray'dan oluşmaktaydı,
ilk yönetim kadrosunun da gösterdiği üzere; kulüp, galatasaray'dan ayrılan grubun inisiyatifine bırakılmamıştı. başkanlık dahil olmak üzere, en etkin noktalara dönemin etkili siyasi isimleri, özellikle de mustafa kemale yakın olanlar getirilmişti. galatasaray'dan ayrılanlar ise ikincil konumlarda görev üstlenmişlerdi. hareketin öncü ismi yusuf ziya bey ise, her ne kadar sadece haysiyet divanı üyesi olarak görev üstlenmişse de, kulübün profesyonel anlamda gerçek yöneticisi durumundaydı.
kulüp tüzüğü de, o güne değin kullanılan kulüp tüzüklerinden bariz farklılıklar içeriyordu. özellikle, kulübün faaliyet alanım belirleyen 2. madde oldukça dikkat çekiciydi. 2. madde kulübün sportif faaliyetlerde bulunmaktaki amacını "gençleri ülke savunmasına hazırlayacak şekilde yetiştirmek'' olarak açıklıyordu. bunun için de atıcılık, dağcılık, binicilik, jimnastik, okçuluk, atletizm gibi savunma ve savaş kabiliyetini geliştiren sporlara öncelik verileceği vurgulanıyordu. aynı madde, kulübün öztürkçe dil cereyanı ile ilgileneceğini ve bu konuda türk dilini tetkik cemiyetinin belirlediği esaslar doğrultusunda faaliyette bulunacağını belirtiyordu. tüzükte kulübün gençlere ve çocuklara yönelik değişik sosyal faaliyetlerde bulunacağı da belirtiliyordu. bütün bunlar, kulübüm daha öncekilerden farklı etkinlik alanları ve amaçlarına yöneleceğine işaret etmekteydi.
ateş-güneş sadece bir spor kulübü olarak kurulmadığı, sosyal etkinliklerde de bulunmayı hedeflediği görülmekteydi. bundan amaçlanan, ülke gençliğini yurt sevgisi ve dönemin geçerli siyasal değerleri ile donanmış nesiller olarak yetiştirmekti. ateş-güneş kulübü, dönemin siyasal anlayışının yeniden kurguladığı spor ortamında model kulüp olarak kabul edilmişti. sporun giderek doğrudan devlet denetimine alındığı bu dönemde, o güne kadar belirli bir müsamaha ile bakılan kulüpler* den beklenen faydanın sağlanamayacağı yönünde bir kanaatin belirmesi üzerine, yeni kulüp oluşumları ortaya çıkmıştı. bu ortamda galatasaray'dan kopan yenilikçi bir grubun öncülüğünde model bir kulüp oluşturma fikri hiç şüphesiz dönemin yöneticilerine iyi bir çözüm olarak görünmüştü. yeni oluşumu yürütenler için de kendi imkânları ile sonu nereye varacağı belli olmayan maceralara atılmak yerine, arkasını devletin gücüne ve imkânlarına dayayarak bu işe girişmek çok daha avantajlıydı,
ateş-güneş kulübü, 1933 yılının sonlarına doğru kuruluş işlemlerini tamamladıktan sonra fazla zaman kaybetmeksizin tesisleşmeye ve sportif şubelerin faaliyete geçirilmesine hız verecekti. ilk olarak taksim, sıraselviler caddesi üzerindeki beş katlı bir binayı satın alarak tesisleşme işine başlamıştı. bina, kulüp idari birimlerinden, futbolcuların soyun ma odalarına ve saunasına değin bir spor kulübü için gerek li tüm bilimlerle donatılmıştı. bu arada ilginçtir, ateş-güneş kulübünün merkezinde fenerbahçelilere de bir oda tahsis edileceği açıklanmıştı. bunun yanı sıra kulüp, town club a ait olan taksimdeki tenis kortlarım da satın almıştı. taksim stadı'nın bir müddet önce vefat eden beşiktaşlı şeref beye ait hisselerini satın almak için de girişimde bulunulmuştu. galatasaraylılar, kendi statları olarak gördükleri taksimin hisselerinin yüzde 25'inin ateş-güneş tarafından alınmasına tepki gösterecekler; ancak bu satışı sineye çekmek zorunda kalacaklardı 1934 yılının haziran ayında istinye'de ateş-güneş kulübünün denizcilik tesisleri de açılacaktı.
böylece daha resmi kuruluşunun üzerinden bir yıl bile geçmeden ateş-güneş kulübü, o günlerde hiçbir kulübe nasıp olmayacak tesislere kavuşmuş oluyordu. diğer taraftan, güçte bir futbol takımı kurmak amacıyla, dönemin iyi futbolcuları oldukça yüksek ücretler ödenmek suretiyle transfer ediliyordu. transferler, profesyonelliğin yasal olmadığı bir düzende, kendine özgü yöntemlerle gerçekleştiriliyordu yetenek li gençler, iyi okullarda okuma ve yurt dışında tahsil gibi vaatlerle yüksek paralar ödenerek güneş kulübü'ne transfer ediliyordu. ateş-güneş kulübü'nün böylesine büyük bir maddi kaynağı nasıl ve nereden sağladığı ise, spekülatif değerlendirmeler bir yana bırakılırsa, hiçbir zaman açıklığa kavuşmamıştır. büyük çoğunluğu bürokrat ya da iş bankası gibi büyük şirketlerde üst ve orta düzey yönetici olan kurucuların bu kadar büyük bir kaynağı kendi imkânlarıyla sağlamaları ihtimal dışıdır. finansman kaynağının doğrudan doğruya devlet olduğu ihtimali akıllara gelmektedir. ancak bu finansmanın nasıl sağlandığı, eğer sağlanmışsa kulübe nasıl ve hangi yöntemlerle aktarıldığı meçhuldür. kulübün karar defterlerinin bugüne kadar bulunamamış olması, diğer kaynakların da bu konuda herhangi bir belge ve bilgiyi içermemesi bu konuda kesin bir şey söylemeyi zorlaştırmaktadır. atatürk'ün ölümünden hemen sonra kulübün kapanması ve çoğunluğu iş bankası ve denizcilik bankası yöneticileri olan kulüp idarecileri hakkında soruşturma açılması ve görevden alınmaları ilginçtir. ancak bunun nedeninin gerçekten bir yolsuzluk mu, yoksa siyasal bir hesaplaşma mı olduğu bilinmemektedir.
ateş-güneş böylesine büyük bir hızla gelişirken, galatasaraylılar da bu gelişmelerden etkilenmediklerini göstermenin çabası içine girmişlerdi. ateş-güneşliler ile galatasaraylılar arasında psikolojik savaş başlamıştı.
galatasaraylılar, herhangi bir sorunla karşılaştıklarında paratoner vazifesi görmesi için tbmm reisi kâzım (özalp) paşa'ya, ölen maarif vekili necati bey'in yerine kulübün fahri başkanlığını teklif etmiş, paşa da bu teklifi kabul etmişti. aynı günlerde cumhuriyet gazetesinde, idman cemiyetler ittifakı'nın başkanlığını da üsdenmiş olan chf mebusu halit (bayrak) bey'in, galatasaray kulübü'nün başkanı olacağı yönünde haberler çıkmış, ancak iddialar bizzat halit bey tarafından "tüm kulüplerin hizmetinde olduğu" beyanıyla reddedilmişti.
17 şubat 1934 günü abidin daver'in başkanlığında toplanan galatasaray kulübü kongresinde, kulüp başkanı ali haydar bey yaşanan bütün zorluklara rağmen kulübün yıkılmadığım dile getirmişti. ekonomik sıkıntılara rağmen 6.235 lira borç ödemiş, 67 kişinin istifa ettiği kulübe 218 yeni üye kaydetmişlerdi. bu arada kongreye bir önerge veren 200 üye, galatasaray'ın ateş-güneş ile birleşmesine karşı olduklarını açıklamışlardı. yönetim adına söz alan ihsan bey de, "ateş-güneş'in sosyal bir kulüp olduğunu, dolayısıyla galatasaray spor kulübünün ateş-güneş ile birleşmesinin söz konusu olmadığını" dile getirmişti.