ahmet çakır'ın "taçlı kral metin oktay" kitabından;
palermo serüveni kısa sürdü
metin oktay, italya'da oynayan sayılı türk futbolcularından biridir. futbolumuzun bugüne oranla dışa kapalı sayılabilecek bir dönemde bu elbette ki çok önemli bir iştir. fakat bunu kırık bir öykü olarak nitelemek doğru olur. çünkü o, italya'da oynanan savunmaya dayalı sert futbola ayak uydurmakta zorlanmış olmasının yanında yurt özlemi nedeniyle de sıkıntı yaşamıştır. kral, yapı ve yaradılış olarak ülkesinden ve dostlarından uzak kalabilecek biri değildir.
böyle bir olayın gündeme gelmiş olmasının nedeni, daha önce türkiye'de görev yapmış bulunan italyan teknik adam remondini'nin palermo kulübünde görev almış olmasıdır. remondini, metin oktay'ın yeteneklerini bilmektedir. onun gibi bir golcüyü takımına kazandırmak için çok isteklidir. nitekim transfer için haftalarca süren görüşmeler yapılır ve sonuca ulaşılır.
metin oktay, palermo'ya transferini şöyle anlatır: "... yün mensucat, izmirspor, genç milli takım, galatasaray ve palermo... artık yeni bir dünyada idim. pembe siyah formalı takımın bir futbolcusu olarak italya'da futbol hayatımı devam ettirecek, belki de uzun yıllar bu sicilya adasında kalacaktım.
"...spor bir kıyafetle palermo kulübüne gidecektim. lacivert bir tişört, açık renkli bir pantalon ve siyah ma-kosen... otelden çıktım. antrenörüm remondini ve bu transferdeki temsilcim al-tayh hayri yorgancıoğlu ile buluştum. remondini sevinç içindeydi. benim burada büyük işler yapacağıma inanıyordu..."
açıkçası metin gibi duygusal ve bulunduğu ortama bağlı birinin böyle bir serüvene atılması anlaşılır gibi değildir. ancak bu karan almasında iki önemli neden vardır: birincisi, çok sevdiği istanbul'dan biraz da bunalmıştır.
bu, çelişkili bir durum gibi görünür ama öyle değildir. o dönemde de bugün de yıldızların dışarıdan çok parıltılı sanılan yaşantılarının tatsız ve sıkıntılı yönleri de yok değildir. metin oktay gibi hemen her isteyene elindeki avucundakini verecek kadar cömert birinin, böylesi isteklerden bunaldığı zamanlar da olacaktır.
bunun dışındaki insan isteklerine de yetişebilmek kolay değildir. kendisi bunlara hapisane olayının ve boşanmasmın travmalarını da ekler ki elbette haklıdır. bunlar, ondan çok daha güçlü duygusal yapıdaki insanların bile en azmdan bir süre bulunduğu ortamdan uzaklaşma isteği duyabileceği kadar ağır sorunlardır.
ikincisi, metin oktay'ın ülke şuurlarını aşan ünü de italya serüveninde bir etkendir. daha önce türkiye'de çalışmış bulunan remondini, şimdi italya'da ondan yararlanmak istemektedir.
gerçi o buna pek kulak asmaz ama türkiye'de kazanılacak miktarın çok üstünde para da görmezden gelinecek gibi değildir. günler süren görüşme maratonunun ardından metin, palermolu oluşunu şöyle anlatır: "palermolular istanbul'daki pazarlıkta koluma bir altın saat taktılar. saati takarken de bunun muhafazakar ve geleneklerine bağlı sicilya bölgesinde bir adet olduğunu söyleyip şöyle dediler: bu saat metinle palermo arasında kesilen sözün bir işaretidir.
"her şey stadio favorita'nın kapalı tribününün altındaki büyük salonda olup bitmişti. 45 milyon lirete yani 675 bin türk lirasına palermolu olurken, italyan kulübüne transfer eden üçüncü türk futbolcusu olmuştum. şükrü gülesin ve bülent eken'den sonra metin oktay... bilemezsiniz 10 temmuz 1961 günü ne kadar gururluyum..." aslında pek kolay bir anlaşma da olmamıştır. italya'daki görüşmtam 10,5 saat sürmüştür. transferin gerçekleşmesinde önemli bir rolü bulunan hayri yorgancıoğlu sözleşmenin her maddesinin üzerinde özenle durur. milli maçlarla ilgili izinler, metin'in istanbul'a geliş-gidişleri ayrıntılı olarak düzenlenir.
o günlerde yaşanan bir başka olay bizim memleketin nasıl bir açıkhava hapisanesi olduğunu gösterecek niteliktedir. metin oktay italya'ya gitmek üzere pasaport işlemlerini yaparken karşıyaka askerlik şubesinden bir ihbar gelir ve 9 gün eksik askerliği olduğu için yurtdışına çıkmasının sakıncalı olduğu bildirilir.
elbette ki bunda memleketin 27 mayıs 1960 darbesi sonrasında oluşunun da payı vardır. askerlik şubesinden gelen uyan, ortalığı karıştırır. metin oktay bir yandan italya düşü görürken öte yandan da yeniden paşakapısı cezaevinin yolunu tutma olasılığı ortaya çıkmıştır.
neyse ki bu kez derdini anlatabileceği birilireni bulmak mümkün olabilmiştir. dönemin istanbul valisi refik tulga olayla bizzat ilgilenir ve metin'in pasaport alıp italya'ya gitmesini sağlar.
baba gündüz'ün mektubu
elbette ki metin oktay'ın italya'da futbol oynayacak oluşu önemli bir olaydır ama burada ne gibi güçlükler yaşayabileceğini en iyi bilenlerden biri de baba gündüz'dür. temmuz başında palermo için imza atan metin oktay istanbul'da yeni takımına katılmadan önceki son tatilini geçirirken gündüz kılıç da onunla ilgili olarak palermo kulübü başkanına bir mektup yazmakta yarar görür.
"bambaşka birisiydi baba gündüz. kültürlüydü, bilgiliydi, babacandı, şefkat doluydu. bu özelliklerini futbolcularla kurduğu ilişkilerine de yansıtırdı. metin oktay palermo'ya transfer olduğunda, başkan vizzini'ye çok özel bir mektup yazmıştı.
"arayıp taransa dip köşelerde, arşivlerde, eşi benzeri yoktur bumektubun türkiye futbol ve edebiyat tarihinde. oğlu yerine koyduğu metin oktay için palermo kulübü başkanı'na "ne olur ona iyi bakın" diyecek denli şefkatli sözlerle doludur bu mektup. edebiyatçı spor insanları kuşağının en son temsilcisi gündüz kılıç'ın yazdığı ve aradan 48 tane yıl geçmiş olsa da, edebiyat, duygu ve şefkat dumanlarınn hâlâ tüttüğü ve milliyet gazetesi'nde yayınlanan bu mektubu noktasına, virgülüne dokunmadan yayınlıyoruz:
"sinyor casimiro vizzini palermo union sportiva kulübü başkanı palermo italya 17.7.1961. istanbul
sayın sinyor,
sizinle tanışmıyoruz. hemen kendimi tanıtmam lazım. ben galatasaray futbol takımı'nın meneceriyim. yani metin oktay'ın eski meneceri. artık metin palermolu oldu. kaç günden beri kulübünüzle anlaşma hikâyelerini, gazetelerde okuyor, resimlerini görüyoruz. fakat bilmem nedense anlaşılmaz derecede katılaşan, uyuşan hislerimle, olanları bir türlü değerlendiremiyordum. bugün, metin memleketimizdeki erişilmez şöhretinin içlerinden gelerek, inanarak başyazıcıları olmuş türk basını mensuplarına bir veda ziyafeti verdi.
ben de davetliydim. hepimiz görünüşte çok neşeliydik. amma, hepimiz de hissediyorduk ki, bu içlerimizi sızlatan, müşterek bir acıyı örtmeye çalışan yapmacık, feragat dokulu ve son derecede rutubetli bir neşe idi. nitekim metin toplantının sonlarında birdenbire sararan bir yüzle ayağa kalktı. gözlerindeki nem damlalaşarak boşanmasın diye, kendini tuta tuta titrek bir sesle konuştu.
memleketinden, anasından, kulübünden, arkadaşlarından ayrılmanın, yapayalnızlığın, yabancılığın soğuk koynuna atılmanın üzüntülerini öyle duyarak anlatıyor, oralarda da onu yalnız bırakmamamız için öyle çocuğumsu yalvarıyordu ki, sizinle yaptığı görüşmelere, hatta resmi mukaveleye rağmen, hâlâ donuk, inanamaz kalmış içim birdenbire kopasıya burkuluverdi. metin sahiden gidiyordu.
hayır! hudutsuz kederimin size kırılmaya kadar genişleyebileceğim düşünmeyin sakın. zira serinkanlı düşünebildikçe biliyorum ki zamanı gelince azı diş eti yarar, çıkar. su kaynayınca kabından taşar. evlat da kısmeti çıkınca evden kaçar. bütün bunlara da kimse mani olamaz. kısmet dedim de aklıma geliverdi. ne yalan söyleyeyim, size karşılık şimdi hakiki duygumuz da, sevgili oğlumuzu iç güveyliğine kabullenen zengin bir kayınpedere karşı duyulabilecek kekremsi hislerden pek de farklı değil doğrusu.
ah sinyor! belki, sizce basit bir mukavele ile bağladığınız o insanın size neler kazandırdığını ve kazandıracağını katiyen bilemezsiniz.
mükemmel bir futbolcu. her sezon riyazi (aritmetik) bir katiyet gibi, söylediği kadar gol atan bir futbol kralı. gençliğine rağmen inanılmaz derecede olgun, karakter sahibi bir insan.
herkese yardıma hazır bir hayırsever. hayır, hayır, bütün bunlar hiçbir şey değil. siz palermo'ya hiçbir kulübe nasip olmayan muazzam bir taraftarkitlesi kazandırıverdiniz. şimdi palermo union sportiva'ya kalben bağlı otuz milyon türk taraftarınız var, inanın.
küçücük türk yavrularından tutun da, beli bükük ihtiyar türk ninelerine kadar mefin'in başarısına dua edecek, metin'in atacağı golleri gözleyecek, dolayısıyla palermo'nun zaferlerini bekleyecek otuz milyon türk dostunuz var artık. siz bu kadar üzerinde titrenen bir kıymete sahip olduğunuzu nereden bilebilirsiniz ki. ne olur, ona iyi bakın. ona babacan davranın. ne kadar büyürse büyüsün, daima sevgiye, şefkate muhtaçtır metin. belki de muhitine cömertçe dağıttığı sevgi ve şefkat akümülatörlerini şarj edebilmek için.
eminim ki birkaç yıl sonra, memleket hasretine dayanamayıp vatanının sahalarına koşacak olan mefin'in arkasından siz de bana tıpkı benim gibi göz-yaşlannızla ıslatacağınız bir mektup yollayacak ve hislerimi o zaman daha iyi anlayacaksınız. metinimiz italya'da allah'tan sonra size emanet sinyor. sevgi ve saygılarımla. gündüz kılıç."
harika başlangıç
metin oktay yeni takımında harika bir başlangıç yapar. palermo'nun portekiz'in sporting ekibiyle yaptığı hazırlık maçında attığı 2 golle kendini gösterir. karşılaşmayı izlemek üzere italya'da bulunan milliyet gazetesinden kahraman bapçum şöyle anlatır: "metin, sporting'e kafi geldi: 2-0 maçın bitmesine 6 dakika kalmıştı. portekiz ikincisi sporting, italya'nın bu sene birinci kümeye geçmiş palermo'suna 2-0 yenikti. ve palermo sağdan korner atıyordu.
"attılar korneri. kısa düşen topu fernando kafa ile kaleye doğru aşırdı. tam kale ağzında sporting kalecisi bloke ederken orada bitive-ren palermo santraforu şimşek gibi fırlayarak daldı. yüklendi. santrafor, kaleci, ve top hep birlikte yuvarlandılar. santrafor yerinden kalkamadı. oyun durdu. statda geniş ve yaygın bir uğultu var. bir üzüntü bir keder ifade eden uğultu bu. yardımcı antrenör bruno koşuyor. takım kaptanı mallavazzi koşuyor. başantrenör remondini koşuyor. santrafor yerde. ve uğultu devam ediyor. birden uğultuyu bastıran bir ses duyuldu. "acqua, acqua". takım kaptanı mallavazzi yerde yatan arkadaşını, hayır kardeşini, ızdırap çekerken görmüş ve dayanamamıştı: su su diye haykırıyordu. biraz sonra santrafor yerinden kalkıyor, ağır ağır ilerliyor ortaya doğru. alkışlar, alkışlar. aradan üç dakika geçtikten sonra aynı santrafor ileri bir pas alıyor. toparlanıyor. yavaş, temkinli, ama tank gibi kuvvetli sağlam ilerliyor. santrahafı geçip sağa kayıyor. ve dayanamıyor. allah ne verdiyse. kaleci bu topu karşıladı ama... işte asıl kıyamet bu şuttan sonra kopuyor. sicilya'nın palermo şehrinin belediye stadında. şimdi seyirci gayet açık bir ismi tempo ile haykırıyor: metin, metin...
"ve aynı stadın gazetecilere ayrılmış tribünündeki bir kaç türk gazetecisi göz yaşlarını birbirlerinden gizleyerek asaplarına hakim olmaya çalışıyorlar. ikinci kümeden yeni gelmiş palermo, portekiz'in şöhretli ikincisini 2-0 yenmiş durumda. biraz sonra maç bitecek ve 7 sinden yetmişine kadar sıcak kanlı sicilyalılar birbirlerini tebrik ederken bir tek ismi sık sık tekrar edecekler: metin, metin...
"goal (gol) : gaye
"metin ne yapmıştı bugün? portekiz'in hakikaten üstün klaslı futbolcularına karşı artistik bir şeyler mi göstermiştir? hayır hatta bütün oyun boyunca durgun ve isteksiz bir adam gibi görünmüştü. ama, affetmeyen santrafor hüviyetini her şeye rağmen ispat ettirmişti. her şeye rağmen, mesela kendisine pas vermemek için inat etmiş gibi görünen iki insanın kahredici oyun tarzlarına rağmen...
"... ortada bir santrafor vardı. istediği gibi paslar alamıyor ve adeta yorgun bir adam gibi dolaşıyordu. bu hal 22 dakika devam etti. nihayet solhaf mallavazzi birden ileri bir top aşırdı. sağaçık yerine dep-lase olmuş maestri topu yere indirdi. ve ortada bir hayli zamandan beri öksüz çocuk gibi dolaşan santrafor yetişti. iki müdafiinin arasından daldı. şöyle topun dibine en büyük ustalara yakışır sükunetle dokunuverdi. meşin yuvarlak, portekiz'in mağrur ve şımarık kalecisi gomez'in köşesinden içeri giriyor ve tribünleri dolduran 25 bin civarında seyirci alabildiğine coşuyor.
"iyi paslar alamadığı bir tarafa, eğer santrahafın devamlı faulleri olmasa metin şüphesiz daha fazla pozisyona girecek.
"ilk devre bu golle bitti. ikinci devrenin başında sporting soliçi mendes 20 metreden bir frikik atıyor. direği sıyıran geçen bir kurşun bu. kaleci matralli'nin kurtanşı harika. tam iki dakika sonra aynı mesafeden şimdi de palermo frikik kazandı. arkadaşları metin'i tutup getiriyorlar. gerildi, gerildi... ve... biz böylesine türkiye'de "allah" diye bağırırız. eğer gomez biraz ileri fırlamasa zor yumruklardı bu şutu.
"iki dakika daha geçti. ferr'in uzaktan bir şutunu gomez kaçırdı. top direkten dönüyor. sola doğru gelen topa metin yetişti ve tribünde pek çok adam küçük dilini ısırdı. bomba kalenin üstünden sıyırıp gitmişti. kale boştu ve bir plase daha temkinli olurdu. ama, bu topa yetişmek bile güzeldi. ve biz tribünde geniş ve rahat nefesler alıyorduk. çünkü metin hele şükür şut atmaya başlamıştı. ve işte ikinci devrenin 32.dakikasında maestri'nin soldan yuvarladığı topu takip edip gene yakaladı ve sola kaydı... gene kaydı, gene kaydı. eyvah pozisyon kaçıyor demeye kalmadan kaleci ile direk arasındaki iki kanşlık yerden birbuçuk kanşlık meşin yuvarlak giriyordu. metin tanıdığımız metin oluyor.
"sonra sakatlık, sonra düzeliş. sonra seyircilerin temposu: metin, metin. muhite daha fazla alıştığı, arkadaşları da onun futbolunu daha iyi tanıdıkları zaman italya sahalannda isminden en çok bahsedilen futbolculardan biri de palermo santraforu olacak galiba.
"şöhretli sporting mütevazı palermo'ya 2-0 yenildi. ve bu maçm iki golünün kahramanı, henüz formunu bulmuş değil. onun, italyan kalecileri şahmerdan gibi dövmeye başlayacağı gün yaklaşıyor." (milliyet, 14 ağustos 1961)
dünya yıldızlarıyla birlikte
gazetelerin yanısıra o dönemde yayınlanan haftalık galatasaray dergisinin palermo'da da metin oktay'ı yakından izlediğini ve desteklediğini görüyoruz. derginin ilk sayılarında yoğun bir özlem dikkat çeker. bu nedenle derginin göbekteki iki sayfası sıklıkla ona ayrılır; hem de italya daki maçlarından haberler verilir, olmadı eski maçlarından gollerinin fotoğrafları aktarılır.
örneğin, lazio ile yapılan maçın 1-0 kaybedilerek kupadan elenme durumu fazla önemsenmez. buna karşılık metin oktay'ın milan karşısındaki futboluna övgüler yağdırılır.
bu karşılaşmada iyi oynayan metine yapılan bir penaltıyı hakemin vermediği genel kanıdır. stampa sera'dan "meşhur otorite" vittorio pozzo'nun şunlan yazdığı aktanhr:
"palermo, metinine kavuştuğu için bayram yapıyordu. abano'daki çamur banyosundan dönen türk, netice alıcı bir elaman olarak gözüktü. bu arada takımının gadre uğradığını belirtmeden geçemeyeceğim. ben hakem olsam bunca senedir juventus formasını sırtımda taşıdığımı unutur, palermo lehine penaltıya hükmederdim. türk santrforu ilerdeki maçlarda çok canlar yakacaktır." (galatasaray, haftalık spor mecmuası, yıl 1, sayı 1, 18 ekim 1961)
fazlaca türkçe'ye çevrilmiş gibi duruyor ama yine de hoş...
o günlerde sscb milli maçı için istanbul'a gelen metin oktay bu dergiye verdiği röportajda "yepyeni bir metin oldum" der. taçsız kral'ın artık futbola bakışının ve oynama şeklinin değiştiğini anlattığı bazı değerlendirmeleri gerçekten ilginçtir: "italya'da bulunduğum zaman içinde çok şeyler öğrendim. futbol zihniyeti de, telakkisi de bizdekinden çok farklı. futbolun icaplarını öğrendiğim zaman adeta hayata yeniden doğduğumu hissettim. üç ayda dört kilo zayıfladım. buna mukabil bütün adelelerim doldu. kuvvetlendim. kendime büyük itimat geldi. dile kolay, artık charles'ların, manfredini'lerin, sivori'lerin, angelille'ların arasında oynuyorum.
"milan maçını hatırlıyorum da sahadaki 22 futbolcu arasında greaves vardı ki kendisine paha biçilemiyordu. sonra o şeytan zekalı altafini. bir iki defa kendisiyle karşılaştık. top söktüm. bana çalım attı. maçtan sonra da gülerek resim çektirdik. bunlar manevi tarafı büyük olan şeylerdi. sonra juventus maçı var. türkiye'de hayranlıkla seyredilecek juventus defansının arasında büyük bir cesaretle oynuyordum. garzena, sarti, emoli, charles gibi futbolcular arasında top kovalıyordum. ve bu futbolcular beni durdurmak için çelme takmaktan çekinmiyorlardı. halk ne kadar protesto etmişti hakemi."
italyan futbolu bizi adam etti
röportajın sonrasında türkiye'deki me-tin'e italya'da savunmaların top göstermeyeceğinin farkında olduğunu belirten kral, italyan futbolundaki bu sertliğin yamsıra disiplinli çalışma ve profesyonel yaşantının önemini de vurguluyor.
metin oktay palermo kulübündeki ortamdan da hoşnut olduğunu anlatır bu röportajda. sonraki gelişmeler sırasında hatırlanacak türden açıklamalardır bunlar: "(...) kulüpte çok samimi bir hava vardı. fernando, maestri, mattreli ve benedetti'ye çabuk ısınmıştım. en iyi arkadaşlarım onlardı. femando'nun çok iyi bir çocuk olduğunu zamanla anladım. o da ilk geldiği zaman benim gibi daüssılaya (yurt özlemi) kaptırmıştı kendini. az konuşuyor ve az dostluk gösteriyordu. sonra sahadaki hareketlerini de yadırgıyordum. iki yabancı gibi oynuyorduk. fakat italyan futbolu ikimizi de adam etti doğrusu. artık pasın değerini biliyor ve futbolun istediği şeyleri yerine getiriyorduk. benim için bundan sonra kimse 'egoist futbolcu' diyemeyecek artık." (gs dergisi, sayı 3, sayfa 8) derginin aynı sayısında orta sayfalar da yine metin oktay'a ayrılmıştır ve kendisiyle yapılan röportajdan günde ortalama 10-15 mektup aldığını öğreniriz türkiye'den. bunlardan biri de fenerbahçeli taraftarca gönderilmiş...
kral, galatasaray'ın maçlarını mümkün olduğu kadar yakından izlemeye çalıştığını ve hedefinin de palermo'dan ya roma'ya ya da milan'a geçmek olduğunu söylüyor.
dergide rahmetli islam çupi'nin de muhabir olarak çalıştığını ve standart 10 soruluk röportajlar yaptığını görmek de ilginç...
sscb milli maçı dönüşündeki maçlardan birinde palermo'nun lecce'yi 1-0 yenerek 18 takımlı ligde ll.sıraya çıktığını görüyoruz. bu karşılaşmada da metin ve fernando'nun iyi oynadığı yazılıyor: "eğer palermo'da metin ve fernando da olmasa bu takımın seyredilecek bir tarafı olmayacak. dün sahanın kahramanları benedetti, sereni, metin ve fernando idi. metin evvelki maçlara nispetle daha kollektif oynadı. tehlikeli şutlar attı ama lecce kalecisi uyanıktı. ikinci devrenin 2 7. dakikasında metin'den top fernando'ya geldiği vakit brezilyalı futbolcu bomboştu." (tutto sport)
kral, ülkesine dönmek istiyor
ancak sonrasında işler hiç de düşünüldüğü ve beklenildiği gibi gelişmez. hatta yadırganacak kadar tersine döner her şey. metin bu arada ciddi bir sakatlık geçirir ve tam 3 ay futboldan uzak kalır. sonrasında da bir türlü bekleneni veremez.
gerek italyan futbolunun sertliği gerekse metin oktay'ın uyum konuda yaşadığı sıkıntı hakkında hemen tüm kaynaklarda görüş birliği vardır. onun bu ülkeye adamını attığı andan itibaren geri dönme konusunu hiç gündemden düşürmediğine ilişkin anekdotlardan biri şöyledir:
"palermo, 1961... karadeniz yolcu gemisi akdeniz seferi sırasında bir günlüğüne palermo limanına demir attı. yolcular, kaptanlar limana inince önce şu soruyu sordular:
'bugün palermo'nun maçı var mı?..'
"evet, vardı. hem de metin oktaylı palermo'nun.
"sahada palermo-milan. tribünlerde bir avuç türk.
"italyan çığlıkları türk çığlıklarına karışıyor koskoca stadda:
"metin... metin... metin...
"maçtan sonra yolcular, kaptanlar, tayfalar gurbetteki kralımızla karadeniz gemisinin salonlarında kucaklaşırken, acı bir düdük ayrılık saatini bildiriyor.
"metin rıhtımda, yolcular, tayfalar, kaptanlar gemide ağlıyorlar. öyle bir tablo ki, anlatılacak, yazılacak gibi değil. karadeniz demir alırken, metin oktay'ın da bulunduğu rıhtıma gemiden konserve kutuları, lokum kutuları, sucuk kangalları yağıyor. ve metin oktay mendilini sıka sıka ağlıyor yapayalnız rıhtımda.
"n'olur beni de alın götürün türkiye'ye..." (ceyhan gür, spor kazanı kitabının içindeki 'bir metin oktay vardı' yazısından, 1986, izmir, s.40)
buna benzer bir yığın durumun yaşanmasının ardından zar zor 1962 yılına ulaşıldığında onun istanbul'a dönme konusundaki isteği daha sık gündeme gelmeye başlar.
metin oktay'ın türkiye'ye dönmek istediğine ilişkin ilk ciddi haberi kendisi de italya'da yıllarca futbol oynamış ve adeta efsane olma düzeyinde basan sağlamış bulunan eski bir yıldız verir. bazı kaynaklarda kral'ın menaceri olarak gösterilen bir büyük futbolcunun imzasını taşıyan haber şöyledir:
"şükrü gülesin roma'dan bildiriyor"
"dün çıkan gündelik corriere dello sport gazetesi, metin'in italya'da muvaffak olamadığını ve türkiye'ye dönmek istediğini bildirmiştir.
"gazete, 'metin, italya'da bu kadar zamandır futbol oynuyor. italyan lisanına ve futbolüne ısınamadı. bu takdirde kulübü galatasaray'a dönmesinden başka çare yok. fakat, palermo'nun, türk kulübüne ödediği 300.000 lirayı geri almadan futbolcuya bonservis vermesi de mümkün değildir. ancak metin'in burada muvaffak olamaması türkiye'de de muvaffak olamayacağı demek değildir. galatasaray, palermo ile anlaştığı takdirde futbolcusunu geri alabilecektir.' denilmiştir.
"metin beni aldattı"
"bu haber üzerine palermo ile konuşup, metin'den türkiye'ye hakikaten dönmeyi arzu edip etmediğini öğrenmek istedim. fakat palermolu idareciler metin'i hiçbir gazeteci ile görüştürmemek için aldıkları karardan vazgeçmediler ve kendisiyle konuşmama mâni oldular." 1962 yılının başında yani metin'in palermo'ya gelişinden sadece 6 ay sonra artık bu işin sonunun olmadığını gösteren belirtiler birbiri ardına ortaya çıkmaktadır. bunlar arasında onu palermo'ya getiren remondini'nin hayalkınklığı artık gizlenemez durumdadır hatta italyan antrenör bunu biraz da tatsız biçimde gündeme getirecektir.
açıkçası metin oktay'ı ne kadar seversek sevelim palermo macera sınırı pek parlak geçmediğini kabul etme zorunluluğu karşımızda durur. yıllar sonra kendisi de bu olayı değerlendirirken bir yığın çelişki ve tutarsızlık gözden kaçırılabilecek gibi değildir.
bunu biz umursamayabiliriz hatta döneceği için sevinebiliriz ama bazıları için durum farklıdır. onu palermo'ya getiren remondini'nin şaşkınlığı artık öfkeye dönüşmüştür. "metin beni aldattı!" diye tepki gösterir. remondini'ye göre metin asla türkiye'deki gol kralı olan muhteşem oyuncu olmamıştır burada. idmanlarda iyi çalışmamakta, sürekli sakat olduğunu ileri sürmekte, oynadığı maçlarda hemen hiç koşmamakta ve bir varlık gösterememektedir.
metin'in gerçek çapını ve kalitesini bildiğini belirten remondini, bu konuda artık düşkırıklığnıı çok aşan tepkilerini her ortamda dile getirmeye başlar. bu da metin oktay'ın palermo macerasında sonun başlangıcı olacaktır. remondini, metin oktay'ın bir türlü istanbul'u aklından çıkaramayışından yakınır. başka şikayetleri de vardır.
o, metin oktay'ın büyük bir parayla transferini sağlamış ve bu nedenle kulübe karşı mahcup duruma düşmüştür. takımın brezilyalı golcüsü fernando, metin'den daha düşük bir ücrete oynamaktadır. buna karşılık metin maçlarda çok etkisizdir. o kadar ki, kafaya bile çıkmamaktadır.
remondini'nin bu düşüncesine karşılık metin, takımın mahalle futbolu oynadığını, bu yüzden de kendisinin verimli olamadığını söyler. takımda ne paslaşma ne yardımlaşma ne de başka türlü bir organizasyon vardır. bu nedenle de basan hayaldir. sonuçta ayrılık da kaçınılmaz hale gelmektedir.
bunu önleyebilmek için hem italya'da hem türkiye'de çaba gösterenler vardır. palermo'da metin'in başanlı olmasını isteyenler yok değildir. elbette ki transfer bu amaçla yapılmıştır. özellikle gündüz kılıç, kral'a sürekli destek vermektedir.
baba gündüz, ocak 1962'de metin'e yazdığı bir mektupta mutlaka kalıp kendini kabul ettirmesini ne kadar çok istediğini bildirir. bunun için de oyun anlayışını değiştirmesini, sadece gol atmayı düşünmek yerine oyuna daha çok katılmayı temel amaç edinen bir boyuta geçmesini önerir.
açıkçası, baba gündüz'ün mektubu, metin'in italya'da oynanan futbola ayak uydurma konusundaki sıkıntılarını ortaya koyacak niteliktedir. sadece gol atmayı düşünüp o anlayış içinde oynamaya çalışmanın bu ülkede geçerli olamayacağını bilecek kadar dünya futbolundan haberdardır o.
mektuptaki uyarılar bugün için bile geçerlidir ama metin oktay artık böyle şeyler düşünebilecek durumda değildir. bundan sonraki süreçte artık kral sürekli huzursuzdur ve geri dönmeyi düşünmeye başlamıştır. zaman zaman ziyaretine gelen türk gazetecilere bu durumu açıkça anlatır. hatta bazı gazetecilerle birlikte istanbul'a dönme isteğini de gizlemez.
bu dönemde palermo'nun istanbul'a gelip galatasaray'la maç yapması, metin oktay'ın geri dönüşünü kolaylaştıran bir gelişme olacaktır. palermo kafilesi 2 nisan 1962 akşamı istanbul'a gelir. metin izin alıp hemen baba gündüz'ün yanına koşar. uzunca bir süre konuşmadan karşılıklı içtikten sonra metin içini döker.
'çetenin elindeyim'
"baba, bilemezsiniz bana neler yaptılar, neler dedim. orada adeta bir gangster çetesinin elindeyim. bu vilardo, 20 fedaisiyle palermo'nun ali kıran baş keseni sanki. antrenman sahasında biz çalışırken bile bir kenarda silah talimleri yapılır. bu yıl alacağım 9 milyon lireti bir türlü vermiyor. halbuki gelecek sezon başında da aynca 12 milyon liret almam gerekiyor. beni usandınp kaçırarak, bunlann üzerine oturmaya çalışıyorlar. palermo halkı ise beni cidden seviyor ve oynatılmayışıma isyan ediyor. buna karşı da vilardo çetesi, 'metin îtalyanları sevmiyor, dini yüzünden bizlerden hoşlanmıyor' gibi soğutucu yalanlar yayıyorlar..."
görünen o ki artık metin oktay'ın palermo serüvenini sürdürme olanağı kalmamıştır. her türlü gelişme ayrılığın kaçınılmazlığını gösterecektir.
durum 23 şubat 1962 tarihli milliyet'te şöyle aktanhr: "palermo, metin'i 300.000,-tl karşılığında galatasaray'a veriyor. "telefonla konuştuğumuz remondini, idare heyetinin dün bu karan aldığını açıkladı.
"palermo kulübü 300.000 lira karşılığında metin oktay'ı galatasaray'a bırakmaya karar vermiştir.
"dün telefonla palermo'dan konuştuğumuz antrenör remondini, metin'in uzun zamandan beri sakatlık, şansızlık ve memleket hasreti sebebi ile oynayamadığını açıklamış ve evvelki akşam ikinci başkan vilardo'nun iştiraki ile yapılan idare heyeti toplantısında metin'in 300.000,-tl. karşılığında eski kulübüne iade edilmesine karar verildiğini söylemiştir.
"antrenör remondini, bu durumdan metin'in de haberdar edildiğini, esasen türk futbolcusunun da aynı arzuya sahip bulunduğunu sözlerine ilâve etmiştir. palermo kulübü, metin'in moral bozukluğunun daha ziyade istanbul'dan yapılan telefon konuşmaları ve gelen mektuplardan doğduğu kanaatindedir.
"antrenör remondini, metin hakkındaki sözlerine şunları ilâve etmiştir: 'metin'i palermo'ya ben transfer ettim. kendisini türkiye'den tanırım. takdir ettiğim bir futbolcudur. fakat, arzulanan oyunu maalesef gösteremedi. hissen memleketine çok bağlı bir adam. bence de bu şartlar altında türkiye'ye dönmesi en doğru yol olur. galatasaray kulübü kendisine ödenen parayı iade etmeli ve metin'e tekrardan kavuşmalıdır.'
"remondini, galatasaray bu parayı ödemediği takdirde metin'in palermo'da kalacağını söylemiş ve 'artık takımda oynamak şansı hiç yok gibidir.' demiştir.
"palermo teknik direktörü montez ise yeni sezonda yapılacak transferleri şimdiden tespit etmek üzere kuzey italya'da bir turneye çıkmıştır.
"dün, telefonla konuştuğumuz metin'in dostu profesör cucco ise, corriere dello sport'ta metin'in yurda döneceğine dair çıkan haberlerin, bizzat kulüp ikinci reisi vilardo tarafından ortaya atıldığını söylemiştir. profesör, palermo'da büyük entrikaların döndüğünü ifade etmiş ve 'bu hâl metin'in sinirini bozdu, çok sevdiğim bu türk futbolcusuna her balamdan yardım ediyorum.' demiştir.
"profesör cucco ise metin'in her şeye rağmen italya'da kalmak ve muvaffak olmak azminde bulunduğunu iddia etmiştir."
haberin "g.saray kulübü ne diyor?" başlıklı bölümü de şöyledir: "galatasaray kulübü, metin oktay'ın yurda döneceği haberini hayretle ve heyecanla karşılamıştır. ikinci başkan rüçhan adlı, 'palermo'nun istediği 300.000 liralık transfer ücretini öder misiniz?' şeklinde sorulan bir suale 'şu anda cevap vermek mümkün değil. bu mühim meseleyi ancak idare heyetinin yapacağı toplantıda tesbit eder ve karara bağlarız' diye cevap vermiştir.
"federasyona yakın olan şahıslar ise metin oktay'ın, galatasaray kulübü 300.000 liralık transfer ücretim ödemiş olsa dahi sezon sonuna kadar resmi maçlarda yer almasına imkân olmadığını bildirmişlerdir.
"metin oktay'ı palermo'ya götüren ve anlaşmasında büyük rolü olan hayri yorgancıoğlu ise 'metin'in istememesi halinde palermo ile olan mukavelesinin feshinin imkânsız olduğunu' söylemiştir."
"türkiye'ye dönmeyeceğim"
şubat sonuna doğru artık metin oktay'la ilgili gelişmeler hızlanmaya başlar. bunda palermo'nun istanbul'a gelip galatasaray'la maç yapacak oluşu da önemli bir etkendir.
ancak bunun öncesinde metin oktay'ın italya'da kalıp kalmama konusunda henüz kesin bir karar veremediğini, daha doğrusu bir kafa kanşıklığı durumunun söz konusu olduğunu onun 24 şubat 1962 tarihli milliyet gazetesinde yayınlanan haberden anlarız: "metin italya'da oynamak için azimli" başlıklı haber şöyledir: "palermo santrforu metin oktay: 'italya'da kalmak futbol oynamak azmindeyim. geri dönmeyeceğim' demiştir.
"dün palermo'dan telefonla konuştuğumuz milli santrfor, 'bir gün türkiye'ye dönersem elbette yerim eski takımım olan galatasaray'dır.' demiştir. palermo kulübünde büyük entrikaların döndüğünü ve bunıarın kendisinin moralini bozduğunu söylemiştir. profesör cucco'nın kendisine yakın dostluk gösterdiğini izahatına ilâve eden oktay, 'ben mukaveleyi feshetmezsem palermo hiçbir zaman benimle olan anlaşmasını tek taraflı bozamaz.' demiştir. metin, sözlerine şu cümlelerle devam etmiştir: 'türkiye'de beni seven pek çok dostum var. bu dostlarım, bana karşı biraz haşin davranan teknik direktör montez'e son aylar içerisinde muhtelif lisanlarla yazılmış yüzlerce mektup gönderdiler. bunlar benim, montez'le aramın açılmasına sebep oldu. palermo kulübü bu sebeple bana gelen mektuplan vermemek ve telefon ko-nuşmalannı menetmek karannı aldı. şimdi çalışıyorum, muvaffak olacağımdan eminim. hiç kimse ile hasım durumunda değilim. ne antrenör remondini, ne de başkan vilardo benim italya'da oynamak azmimi kıramayacaktır."
haberin "remondini ne diyor?" arabaşlıklı bölümü de şöyledir: "palermo kulübü antrenörü remondini, galatasaray kulübünün metin oktay'a 22.00.0000 liretin karşılığı 300.000,-tl. ödememesini hayretle karşıladığım söylemiştir. remondini, 'metin çok iyi futbolcu. fakat hissi. galatasaray'a giderse san kırmızdı takımı şampiyon yapar.' demiştir. galatasaray kulübünün bu tutumu karşısında metin'in sezon sonuna kadar palermo'da kalacağım açıklayan antrenör, üzerindeki ataleti atarsa belki de önümüzdeki haftadan itibaren takımda yer alabileceğini söylemiştir."
lütfen mektup yazmayınız!
gelişmeler alabildiğine hızlanmışur. milliyet gazetesi metin oktay'la ilgili gündemi iyi izler ve hemen her gün gelişmeleri aktarır. 25 şubat 1962 tarihli milliyet'te metin oktay'ı yazar olarak görürüz ama bu "vilardo ile anlaştım" başlıklı mektubu doğrudan onun yazmış olmasından doğan bir durumdur. metin oktay'ın mektubu şöyledir:
"italya'da mı kalacağım, yoksa türkiye'ye mi döneceğim? öyle tahmin ediyorum ki, şu anda pek çok kimsenin kafasında bu sual yer etmiştir.
"cevabını ben vereyim. italya'da kalacağım. palermo'da futbol oynayacağım. ve göreceksiniz muvaffak da olacağım. zira ben, bu büyük yolculuğa çıkarken azimliydim. belki hatırlayacaksınız, bir gün memleketime geldiğim zaman benden sonraki genç nesillere bir şeyler bırakılmak arzusundayım, diye yazmıştım. hem bunu arzula, hem kendini yeni bir dünyaya ayarla, sonra da basan merdiveninin eşiğine dahi basmadan ters yüzü dön, olur mu? kafamda yaratmak istediğim metinle bunun alâkası var mı?
"belki tab'an biraz romantik yapılıyım. memleketimi seviyorum. dostlarımı anyonun boğaz'ı özlüyorum. ama, insanlann bir yerde realist olmasının icab ettiğini, bütün bunlann üstünde çok daha iyi biliyorum.
"bugün palermo'daki hakikat çırılçıplak ortada. rüzgârın hangi istikametten estiği malum artık. montez diye bir kimse yok artık. bütün idare ve salâhiyet başkan vilardo'da. üstelik şişman, babacan yapılı bu adam beni seviyor da. onunla son defa konuştum. bana görüşlerini açıkladı. gazetelerde çıkan yazılara aldırmamamı ve moralimi sağlam tutmamı tavsiye etti. itimat verici bir konuşmaydı bu.
"şimdi, palermo'ya yeniden gelmiş gibiyim, oynamak ve başarı kazanmak hırsı içimde alevlendi. çok değil, her maçta sampdoria'ya çıkardığım oyunu tekrarlayabilirsem, bu bana yeter bile. "çok sevdiğim galatasaraylılar ve sporseverler.. "sizlerden iki ricam var. teşvik edici mektuplarınızı lütfen bana yazın, idarecilere ve teknik adamlara karşı sert ifadeler taşıyan mektuplar göndermeyin. bunlar benim için yıkıcı oluyor. dostça geçinmek mecburiyetinde olduğum insanlarla aramdaki bağlan kopartıyor. ikinci ricam da, beni sevenlerin biraz sabırlı olmasıdır. oynayacağımı kuvvetle tahmin ettiğim inter maçı benim için bir dönüm noktası olacaktır. zira sabnn sonu selâmettir."
gs-palermo maçında iş bitiyor
bu açık mektubun ardından metin oktay'la ilgili haberler biraz kesintiye uğrar. bunda onun kesin bir dille italya'da kalacağını ifade etmiş olmasının da rolü vardır ama gelişmeler pek de istediği gibi olmayacaktır. nisan ayı başında palermo'nun istanbul'da galatasaray'la yaptığı maç artık bu işin "dönüşü olan" bir noktaya geldiğini gösterir.
3 nisan 1962 salı akşamı galatasaray'la palermo'nun istanbul'da oynadığı maçı galatasaray 2-1 kazanır. bu karşılaşmada metin'in sahada galatasaraylı bir oyuncu olarak yer alması bugün inanılması zor bir durumdur ama olmuştur.
elbette ki böyle bir durumu italyanlar da epeyce yadırgamışlar ama uzun süren görüşmeler sonucunda böyle bir duruma razı olmak zorunda kalmışlardır.
metin'in galatasaray formasıyla sahaya çıkmaması halinde doğabilecek olaylardan sorumlu olmayacakları yolundaki uyan, italyan kulübünün yetkililerini çaresiz bırakmıştır.
bu, aynı zamanda metin oktay'ın galatasaray'a dönüş sürecinin de son adımı olmuştur denilebilir.
bunun niye böyle olduğu, daha doğrusu bu akılalmaz durumun nasıl gerçekleştiği yolunda çeşitli söylentiler var ama içlerinde en ciddi görüneni metin oktay'ın "galatasaray'a karşı oynamam" demiş olmasıdır.
olayın daha geniş
açıklaması gündüz kılıç'm 4 nisan 1962 tarihli milliyet'te yayınlanan "metin'in asıl takımı" başlıklı yazısıdır:
"maçın başlamasına 25 dakikacık var... fakat galatasaray'ın soyunma odasında bir tek hazırlanan bile yok. bekliyoruz...
metin için oynayın
"metin'i bekliyoruz. idarecilerimiz palermo'lularla adeta gırtlak gırtlağa müzakeredeler. italya'da metin'i takımlarında oynatmayan palermo'lular, türkiye'de de onu takımında oynatmamak istiyorlar. halbuki mithatpaşa'yı tıklım tıklım dolduran seyirciler de palermo'nun metinli bir galatasaray'dan alacağı dersi görmek için gelmişler. soyunma odasının kapısında sabırsızlıkla gezinirken birden idarecilerin güler yüzleri gözüktü. ve sevinçle seslendiler: 'metin bizde oynayacak, geliyor.' ben de sevinci içeriye müjdeledim. çocuklar şevkle soyunmaya koyuldular.
"ve derken metin de gelip aralarına katıldı. kucaklaşmalan metin'in futbol izzeti nefsini kurtarmak için azimle hazırlanmaları görülecek şeydi.
"şöyle konuşmaya mecbur kaldım. 'dışarıda fevkalade günlerin havası esiyor. fakat içerde, burada ben bir fevkaladelik göremiyorum. metin hepimiz kadar bizden ve galatasaray'dan. yalnız şu var ki, bu 'bizden, galatasaraylı metinimizi küçümseyen bir takıma karşı oynayacağız. metin bu aşın heyecanlı ve gergin durumu ile tek başına belki bir şey isbat edemez. sizler hep birden türk futboluünü italyan futbolüne karşı temsil edip metin'in hakiki takımının palermo'dan daha iyi futbol oynadığım isbat edeceksiniz. ama sadece futbolünüzle, sporculuğunuzla, efendiliğinizle.'
"ve galatasaray çıktı, hususi maç yapan birinci sınıf profesyonel takıma zerre kadar yakışmayacak şekilde korkakça kapandıkça kapanan palermo'yu çok üstün futbolu ile ezdikçe ezdi.
"böylece metin'i beğenmeyen palermo'lular metin'in yanında kendisine hiç iş düşmediği için belki turgay'ın büyük klasını göremediler ama candemir'i, k.ahmet'i, suat'ı, ergun'u, b.ahmet'i, recep'i, talat'ı, uğur'u ve bunlara iyi niyetle yardım etmeğe çalışan ayhan'la selçuk'u muhakkak ki gıpta ile seyrettiler.
"fakat ne yazık ki, netice ve gol bakımından pek ucuz kurtuldular. zira sahada en az vilardo veya remondini kadar palermo'yu düşünen pek misafirsever bir hakemimiz vardı."
o karşılaşmada san kırmızılı takımın kadrosu şöyledir: turgay seren - candemir berk-man, k.ahmet - suat mamat, ergun ercins, ahmet berman - uğur, selçuk, recep adanır, talat özkarslı, metin oktay (ayhan elmastaşoğlu).
karşılaşmada san kırmızılı takım 1-0 yenik duruma düşmüş, sonrasında recep adanır'm iki golüyle maçı kazanmıştır.
maçla ilgili olarak "talihsizliği yenen sevgi" başlıklı yazısında namık sevik, taraftarların metin sevgisini şöyle anlatır: "metin'in sahaya çıkışı ile müthiş bir taraka koptu. bu gök gürültüsü gibi bir şeydi. ve sonra sanki tribünlerdeki 26.000 seyirci bir anda dile gelerek 'metin, metin çok yaşa' temposunu tutturdular.
"bu 26.000 seyircinin hepsinin galatasaraylı olduğunu iddia etmek güç. ama hepsinin metin'i sevdiği şüphe götürmez.
"uzun yıllar koştuğu, didindiği sahaya ürkek adımlarla çıkmıştı metin. ellerini havaya kaldırmıştı. her taraftan birden yükselen sevgi tezahüratına mukabele ediyordu. tribünde oturanların gözlerini dolduran bu manzara metin'in de elbette gözlerini yaşartmıştı.
"o yana koştu, bu yana koştu, selam verdi, selam verdi. candan gönülden selamlardı bunlar..." (milliyet, 4 nisan 1962)
necmi tanyolaç da maç ve metin'le ilgili olarak şunları yazar: "(...) dün gece seyrettiğimiz palermo'nun metin ayannda ikinci bir futbolcusu yoktu... niçin hakikatleri tahrif edelim?... metin hayatının en şanssız gecesindeydi ve bu kadar 'bitik', bu derece 'futboldan soğumuş' haliyle dahi palermo'nun büyük şöhretlerinden (?) bir başka tarafı, bir büyüklüğü olduğunu belli ediyordu.
"(...) biletlisi, biletsizi, paralısı ve bedavacısıyla 40 bin kişiden fazla meraklının doldurduğu mithatpaşa stadındaki bu maç metin'le başlamıştı. ıç spiker metin'in galatasaray takımında yer alacağını ilan ettiği an, ışıklar altındaki tribünlerden bir gök gürültüsü kopuyor ve metin oktay görülmemiş bir tezahüratla selamlanıyordu.
"metin'e verilen bu değer, sahada oynanan maçı her an biraz daha devleştirirken, palermo müdafaasını sahanın yansına yaymış maça devam ediyordu..." (milliyet, 4 nisan 1962)
metin'in türkiye'ye ve galatasaray'a ait olduğunu artık herkes görmüştür. bundan sonrası artık sadece formalitelerin yerine getirilmesinden ibarettir. nitekim haziran'da metin'in dönüşüyle ilgili imzalar atılır ve bu defter kapanır.