ahmet çakır'ın "taçlı kral metin oktay" kitabından;
metinle beraber on beş yıl halit kıvanç spiker-tercüman gazetesi yazarı
kral'la göklerde tanıştım ben... işte yılı yılına, günü gününe, saati saatine: 6 nisan 1954 salı günü saat 15'te bir hollanda uçağındayım... ve "kemerlerinizi çözebilirsiniz" izni üzerine kalkıp arkadaşlarımı tanımaya çalışıyorum. körpecik delikanlılar arasında dolaşırken, adlarını, kulüplerini öğreniyorum... "ben" diyor mahcup bakışlı biri "metin... metin oktay... izmir yün mensucaftanım..." başarı dileği... ve geçiyorum... türk genç milli takımıyla frankfurt'a, almanya'da organize edilen dünya gençler şampiyonasına gidişim bu...
* * *
imzam altındaki bir yazıda "metin" adı ise ilk defa 10 nisan 1954 günkü 'türk spor" gazetesinde geçiyor. bonn'dan verdiğim haberde, ertesi gün oynanacak türkiye-belçika genç milli maçına çıkacak kadroyu bildiriyorum;"varol -tayyar, nihat - güngör, ergun, k.erol - coşkun, metin, yıldırım, ahmet, ali."
* * *
metinin ilk ay-yıldızlı golünü de iki gün sonra aynı gazetede veriyorum; "k.erol'un sol geriden uzattığı pası ahmet kaleye şandelledi ve sağiçimiz metin topu nefis bir kafa ile belçika kalesine soktu..." izmirli küçük metin'in bu büyük golü attığı maç aynı zamanda milli formayı ilk giydiği gün olarak tarihe geçiyor.
* * *
12 nisan 1954, günlerden... almanya'nın bergneustadt stadında alkışlanan bir başka "metin g0lü"nü telefonda anlatıyorum gazeteye; belçika'dan sonra isviçre'yi de yendik. 1-0 kazandık. galibiyet golümüzü, daha iki maçta parlayan metin attı. ne yazık ki, daha sonra sakatlandı bu büyük istidat... fakat mükemmel bir goldü. kısa bir sürüşten sonra öyle bir patlattı ki şutunu, isviçre kalecisi kıpırdayamadı bile..."
* * *
yıllar öylesine çabuk geçiyor ki... metin, istanbul'a geliyor. galatasaray formasını giyiyor. yeni bir hayatın içinde şimdi... ve daha yakından izliyorum kendisini... artık yazılarımda daha çok geçen bir isim metin...
* * *
sadece yazdıklarımda değil, söylediklerimde de çokça metin var. işte 12 kasım 1961'de mithatpa stadında mikrofon başındayım... dünya kupası elemesinde rusya ile oynuyoruz. şanssız bir başlangıç ve 18 dakikada 2 gol yiyoruz. takımımız bastırıyor, herkes bir şey yapmak istiyor. ama veremiyoruz gollerin karşılığını. anlaşılan ilk yarı böyle bitecek... kronometreye bakıyorum; 44'üncü dakika doldu... birden heyecanla konuşuyorum radyoda; "şeref daldı, güzel bir atak. ama kalede yasin var. fırladı, karşıladı... eyvah, gol kaçıyor. hayır, hayır, hayır... metin yetişti, tuttu, vurdu. ve gooooll attık golü, metin attı... devrenin son dakikası... dünyanın dev kalecisi yaşin'i mağlup etti metln'imiz...*
* * *
metin'siz günler, haftalar... birden aramızda gene... palermo ile... metin'li galatasaray oynuyor metin'in italyanları karşısında... metin'in en zor maçı belki de... değişik duygular arasında "his adamı" metin'in ayakları tutuluyor. hele mithatpaşa'da o geceki muhteşem tezahürat... stadı metin'in varlığı aydınlatıyor. 3 nisan 1962 bu maçın tarihi...
* * *
ankara'dan bir milli maç bildiriyorum "milliyet'e... küçümsediğimiz bir rakip var karşımızda; habeşistan... ama metin olmasa, iyi bir ders alacağız. bir gol... bir gol daha... bir üçüncü ardından... 3-0'ı damgalayan metin'i yazmışım sadece maç yazısında... bu da 10 ekim 1962 maçı...
* * *
nice goller, nice zaferler... hep metin markasını taşıyor. seyirciyi küstüren bir maçı kaleme alıyorum 24 ekim 1962 akşamı... balkan kupasında yunan olimpiakos önünde galatasaray 1-0 yenilgiye boyun eğmek üzere... birden notlarım canlanıyor: "top kale ağzında... metin'in ayağı... gol... mağlubiyetten kurtuldu türk temsilcisi... aslında yalnız galatasaray'ın değil türk futbolunun da bu maçtaki temsilcisi "metin..."
* * *
bir kral destanı yazmak kolay mı? arşivlerimin içine gömülmüş, şeref dolu bir tarihi yaşıyorum. bir gazete çekiyorum dosyadan... "halit kıvanç magdeburg'dan bildiriyor"... neler mi bildiriyor? iyi haberler... magdeburg takımıyla sahasında 1-1 berabere kalmış galatasaray... bir avrupa kupası maçıdır bu... takımlar okunurken metin adı duyulunca, alman seyircilerin tezahüratını bildirmişim... maçtan sonra soyunma odasında 18 yaşındaki magdeburg sanfrhafının: "büyük metin'e karşı oynadığım için gururluyum" dediğini bildirmişim... metin'in direkten dönen şahane şutunu bildirmişim... 1964'ün "9 eylül"ünde şahlanan metin'i bildirmişim...
* * *
bir yıl geçmiş aradan... bu defa metin'in şahsında "futbol 90 dakikadır" gerçeğini ilan ettiğim bir yazıda geziniyorum. daktilomun tuşları, harfleri şöylesine yan yana getirmiş: "89 dakikası golsüz bir maçtı. herkes kaçırmış kaçırmıştı. fakat sahada bir adam vardı ki, kaçırmazdı, kaçıramazdı. hakkı yoktu onun kaçırmağa... ve kaçırmadı da... bu "gol" işinin kralı olduğunu bir kere daha ispatladı metin..." galatasaray'ın beşiktaş'ı son dakikada yendiği maçtı bu...
* * *
gene bir yıl ara... 1966'nın 12 haziran'ı bu defa... galatasaray, fenerbahçe'yi yenerek kupada finale çıkarken, bir penaltı çekmiş metin... bana da şunu yazdırmış.- "bir değil, beş kaleci yan yana dursa, yerdi bu penaltı golünü..."
* * *
yalnız türkiye'de mi? sınırlarımız dışında da neler yazılmış metin için... kalesine gol attığı yabancılar da sevmiş onu, en beğenmez otoriteler bile övmüş onu... ne yazık!.. toplamamışız o şeref destanlarını... sadece almanya'nın en büyük spor dergisi "kicker-sportmagazin"de çıkmış bir yazımı ayırmışım bîr köşeye... ben "metin" diye bildirmişim. almanlar, adını milli takımlarına sembol yaptıkları uwe seeler'i sevdikleri, saydıkları kadar yüceltmişler metin'i ve yazımın başlığına "istanbuls uwe - istanbul'un uwe'si" demişler.
* * *
dedim ya, şöyle bir dolanıyorum on beş yılın gazete kupürleri arasında... radyo notlarımda ise, "metin gol, metin gol" diye kaç defa bağırdığımın hesabı yok... belki de metin için bir plak hazırlamamı, şarkısının sözlerini yazmamı, bu "metin gol, metin gol" temposundan ilham almışım... aslında "metin geliyor, metin" diye başlamak, daha hoşuma gitmiş şarkının sözlerini sıralarken... ama bir gün, gözleri yaşlı on binlerle dolu bir stadda "metin gidi-yor, metin" diye bağıran adam da, ben oluyorum... göklerde tanıştığım metin'i, gönüllere uğurlayışım bu..."
* * *
inanın, inanamamıştım önce... galatasaray kulübünün deklarasyonunu şaka sanmıştım. "metin futbolu bırakıyor" diyen bir resmi yazı bana "sahi mi metin?" başlıklı bir yazı yazdırmıştı "yeni istanbul'da... şöyle bitirdiğim bir yazı: "kolay mı sanırsınız metin olmayı? ve kolay mıdır bir metin yetiştirmek?"
* * *
veda deklarasyonundan iki hafta sonra, hem "gol kralı" hem de "şampiyon" olarak veda selamını veren metin'e, gazete sayfasında çektiğim telgraf, 26 mayıs 1969 tarihini taşıyor: "evet, ben aramıştım fono-tel'i... tamam efendim. söylüyorum. telgrafı alacak olanın ismi metin oktay... hayır hayır başına "bay" ya da "sayın" demenize lüzum yok. "kral" deyin, en doğru sıfatı odur. adres mi? "türk sporseverlerinin kalbi" diye yazın lütfen... şehir adı istemez. meşin topun ayakla kovalandığı nereye yollasanız bulur sahibini... evet, şimdi de telgrafımın metnini söylüyorum: özlediğiniz mutlu son'a başarıların en güzeli ile ulaşmanız kutlu olsun stop futbola veda selamını lig tahtından veren siz görüller kralı'na ve başarının ortaklarına takdir dolu selamlar stop döktüğünüz bunca terin boşa gitmediğini gören her sporsever gibi top yuvarlaktır yazarı da, topu bu mevsim en iyi yuvarlayanları ellerini kızartarak alkışlar..."
* * *
ve sonra, bir ışıl ışıl mithatpaşa akşamında sahanın ortasında buluvermiştim kendimi... yaşlı gözler, nemli sözler içinde "kral" bir jübileyi yaşamışım. istanbul'dan sonra izmir'de. alsancak'ta bir veda gecesi daha... mikrofonu elimden bırakırken, "metin'siz bir futbolu mü anlatacağım bundan sonra?" burukluğunu duymuşum... izmir'den istanbul'a yarım saatte getiren jet uçağına kızmışım, yanıbaşımdaki metin'imizi futbolümüzden koparıyor diye.. on beş yıl önce yarım günde almanya'ya götüren pervaneli uçağı aramışım, yanıbaşımdaki metin'imizi yüceltiyor diye... yeşilköy'de jetin motorları sustuğu anda, her şey susmuş artık... ve sadece metin konuşmuş kısacık: "haydi ağabey, eve gidelim... film bitti."
not: yazı, metin oktay'ın jubilesinin ardından çıkartılan "metin" adlı kitaptan birebir alınmış...