halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
mithatpaşa stadı'nın tarihi bir gece yaşayacağı sanki bir akşam öncesinden belli gibiydi. sporseverler stada girebilmek için geceden stad kapısında yatmışlardı. ertesi akşam ise, mıthatpaşa'nın resmi kapasitesi çok aşılacak ve stadda 50 bini aşkın seyircinin bulunduğu açıklancaktı. ingiltere şampiyonu ile fenerbahçe'nin bu maçını radyoları başında, kimbilir kaç milyon dinliyordu. işte böylesine bir maçta mikrofon basındaydım. ünlü ingiliz asları karşısına fenerbahçe şu onbirle çıkmıştı: yavuz- şükrü, levent-nunweiller, ercan, yılmaz- ogün, ziya, nedim, fuat, can.
avusturyalı hakem üçlüsünün yönetiminde maç başladığında, seyirci oyun alanının kenarlarına kadar taşmıştı. heyecan çok büyüktü. sarı-lacivertli takım da bu coşkuya yaraşır bir başlangıç yapmış ve hemen manchester city kalesine akmıştı. nedim götürmüştü topu... durdurmuşlardı... ardından can akıyordu, pasını ogün'e uzatıyordu. ogün'den... top ağlarda ama gol değil... avusturyalı hakem ofsaytın yerini gösteriyordu. ofsayt mofsayt, iddialı ingilizler karşısında "ingiliz futbolu" oynarmış gibi başlamıştık ya...
manchester city takımı pabucun pahalı olduğunu anladı, toparlandı. ve bu toparlanışla, birlikte kalemizi ablukaya almaları bir oldu. şu baskıyı atlatırsak, kurtuluruz. fakat atlatamıyoruz. top ercanla yavuz'un arasında... ikiside birbirine mi bırakmak istiyor? ya da bırakmak istemiyorlar mı? onların anlaşmazığı, coleman'a yaradı. manchester city futbolcusu kapıverdi topu aralarından .. kaptı ve attı... kalemize... gol bu... beklemediğimiz bir gol koca stadda 50 bin kişiyi susturan gol... ölüm sessizliği içinde dolmabahçe... kendi evlerinde attırmadığımız gole kendi evimizde fırsat verdik. herkes üzgün. ve bu üzüntü, bu moral bozukluğu koca bir 45 dakikanın sonuna kadar gidiyor. oysa golü yediğimizde henüz 11 dakika olmuştu. sonrasında bir şeyler yapabilirdik. fakat takım moralman çökmüştü sanki... genellikle maçların iki yarısı arasında mithatpaşa stadı'nda spiker kulübesinden uzanır, yakındaki sporsever dostlarla, çoğu kulüp yöneticileriyle ya da basın mensubu arkadaşlarımla konuşurum. ilk yarının eleştirisini yaparız bazen... bu kez susuyoruz hepimiz... konuşan yok... fırtınadan önceki sessizlik olduğunu düşünemiyoruz bile.
ve ikinci 45 dakika başlıyor. daha doğrusu "fenerbahçe mucizesi" başlıyor. fuat'ın yerinde abdullah var bu yarıda... abdullah, oyuna golle giriyor sanki... işte şükrü'nün geriden açtığı top ogün'de... ogün sağdan daldı ve vurdu. manchester city savunmasından dönüyor top. bu kez kafayla aşırttı ogün... kale ağzına doğru... üç kişi var orada: heslop, mulhearn ve bizim abdullah... üçü birden atak yaptılar... dokunan, topu içeri yuvarlayan, bizimki... gol... gol... gol... gol... dakika 47... durum 1-1 oldu. ingilizlerin karşısında beraberliği sağladık.
şimdi fenerbahçe daha da büyüyor. türk futbol tarihindeki muhteşem sayfa açılıyor. can bartu büyük... fenerbahçe'nin romen futbolcusu nunweiller büyük... ogün büyük... abdullah büyük... şükrü, levent, ziya, yavuz. tek tek saymak gereksiz. hepsi büyük... tribünler inliyor. tribünler, dedim de... örnek bir tablo var orada: eskişehirspor'un amigosu orhan bu maçta fenerbahçelilerin hizmetinde... milli bir görev saymış, gelmiş 50bin kişiyi coşturuyor. türk futbolunun hizmetinde amigo orhan... efendice, zarifçe coşturuyor seyircileri... sahada ise fenerbahçe takımı iyice coşuyor... ingilizler şaşırmış durumda... "nereden çıktı bu adamlar?" der gibi bizim futbolcuların yaptığı şahane hareketlere bakıyorlar.
ve işte bitime 12 dakika kala... bir serbest atış kazanıyoruz... radyoda nefesim kesilircesine heyecan içinde anlatıyorum: "ingiliz şampiyonları karşısında 1-1'i bozmak, zafere gitmek azminde bir fenerbahçe var bugün.. şimdi bir gol fırsatı... bir frikik... can çekecek bir orta olabilir bu... bir gol olabilir niçin olmasın? ogün o kadar yerden, ta amerika'dan bu maç için geldi. belki de bu gol için geldi işte can çekiyor. kale ağzında ercan da bitiverdi. vurdu kafayı... ogün'ün önüne düştü top... fişek gibi... topla birlikte ogün de ağlarda... gol... gol... gooooooooool..."
ve sesim kısıldı diye, telaşa düşüyor milyonlar. "spikere ne oldu?" diye... oysa o kadar bağırmışım ki... mikrofonun bağlandığı elektronik aygıtlarda göstergeler sonuna dayanmış. teknisyen arkadaş da aletin bozulmasından endişelenmiş, düğmeyi kapamış birden... açıyor düğmeyi... ben devam ediyorum bağırmaya: "goool... gooooooool." diye... ve tekrar kısıyor düğmeyi...
o haklı. ama ben de haklıyım... futbolun beşiğinden gelen şampiyonları yeniyoruz. bu golde bağırmayacağını da hangi golde bağıracağım? aletler mi bozulacakmış? varsın bozulsun. bugüne kadar kalemize giren gollerle hep biz bozuluyorduk. evet, fenerbahçe 2-1 önde şimdi... manchester clty'iller şaşırmış hatta donmuş diyebilirim.
bütün stad ayakta... 50 bin kişi ayakta... radyoda dinleyip sokağa fırlayanlar, hatta mithatpaşa stadı önüne gelenler var. muhteşem bir zafer bu... gece karanlığında dolmabahçe gündüz gibi... gök görültüsü gibi her yanı inletiyor, çınlatıyor staddaki tempo: "ya ya ya, şa şa şa fenerbahçe çok yaşa... ya ya ya şa şa şa türkiye türkiye çok yaşa..."
ve ağlayanlar çok... sevinç gözyaşı dökenler çok... nasıl da özlemini duyduğumuz bir sahne bu... sevinçten ağlayanlar içinde beşiktaşlı var, galatasaraylı var... bağırmaktan sesi kısılanlar içinde beşiktaşlı var, galatasaraylı var. çünkü bu türk futbolunun zaferi... herkes ortak çıkıyor sevince...
ertesi gün gazetelerin hepsi birinci sayfalarında kocaman harflerle veriyorlar olayı: "futbolumuzda altın gece... sevinç hepimizindi... türk lokumu acı geldi.... ingiltere şampiyonunu eledik... dünya şampiyonlarının şampiyonunu yendik..."
maçın son dakikalarında kale arkasına yaklaşıp, "yavuz... yavuz... bitiyööö... bitiyööö bi dakka yavuz bitiyöööö" diye bağıran ihtiyar kurt, molnar hoca zafer sarhoşluğu içinde...
manchester city'nin dünyaca ünlü meneceri joe mercer, fenerbahçe soyunma odasına gelerek kutlamıştı: "hak ettiniz. tebrik ederim."
ve ingiliz gazeteleri neler yazmayacaklardı fenerbahçe için: "ilk kez kupada ilk turda bir ingiliz takımı elendi... müthiş olay... türkler, ogün'ü amerika'dan getirmekte haklıymış... ogün muazzam bir gol attı... fenerbahçe'ye tek kelimeyle bravo... fenerbahçe manchester'de de iyi oynamıştı, ama istanbul'da şahaneydi... bu türk takımı tebrik edilir, söyleyeceğimiz başka söz yok..."
sporseverlerimiz gece sabaha kadar meşalelerle dolaşmıştı istanbul sokaklarında... yok yok anlatılamazdı bu olay... ben radyoda anlattım, diyorsam, birazını anlatabilmişimdir. çünkü o altın geceyi anlatmakta kelimeler aciz kalırdı...