ilk basımı 2002 olan "dünya kupası" kitabında bağış erten'in "diego armando maradona: kadere, mucizeye, inanca ve hüsrana dair bir deneme" başlıklı yazısından;
biz dönelim 1986 dünya kupasının kazandıkan sonra olanlara. sarhoşluktan ayılma süresi konusunda sicili pek parlak olmasa da, başarıya doymamış bünyesi ona yeni hedefler belirler. istikamet dünya öğütücülük şampiyonu italya'dır. oysa, daha italya lafını duyduğunda maradona'nın aklında ibrahim tatlıses'in sözleri çınlar. bunu cümle aleme göstermelidir, hele de kökeninin bulunduğu italya'ya... doğduğu toprakların çoraklığının hürmetine napoli'yi seçer. napoliten şarkılar mı çeker onu, yoksa hiç de yabancı olmadığı sürekli keybetmişlik duygusu mu bilinmez. lakin, arsız zengin rolünde feridun çölgeçen'i kıskandıracak kadar pervasızlaşan kuzey italya'ya gitmemesi gerektiğini gayet iyi bilmektedir. tabii ki, istatistik biliminin yalancılığını kabul etmek varken (roma'nın güneyinde şampiyon olan takım yoktur), her şeyi torinomilanoroma'dan ibaret sanan gazetecilik etiği çizme'yi kokutmuşken, o haritanın topuk yerine yakın bir yer seçecektir. hepsini ezmek için, ezilenler adına...
napoli şehri, napoli insanı cevherin özüne çabuk vakıf olur. orta sahada oynayıp italya'da gol kralı olmayı başarmadan, takımını iki kez şampiyon yapmadan, uefa kupası'nı ellerine almadan çok önce... el fermanı dışından okur, derler. doğruysa eğer bu altın çocuk napolilerce okunmuş ve hatta üflenmiştir.