eray özer'in piknikte dömivole kitabında yer alan "almanya... (benim için) pek tatlı vatan" yazısından;
bu yazı, bir dünya kupası finali izlediğine hala inanamayan 28 yaşındak genç bir spor yazarının almanya'da -kimileri için acı ama bu genç bünye için tatlı vatanda- geçen günlerin bir özeti...
üçüncülük maçı stutgart'ta. almanlar takımlarına veda edecek. her şey şölen havasında. önümde michael schumacher var, aşağıda platini, merkel vs... ev sahibi, portekiz'i üç golle geçip bir üçüncülük hediye ediyor kendisine bu yolda eşlik edenlere. almanya sahiden iyi bir ev sahipliği yapıyor turnuvaya... sanki final maçı gibi atmasfer. havai fişekler, vedalaşmalar, süslemeler...
asıl komedi maçtan sonra başlıyor. fikret doğan'ın stuttgart'taki iki arkadaşıyla buluşacağız. bir bar tarif ediyorlar gidiyoruz. böyle bir kalabalık yok. barda adım atılmıyor. çok çok kalabalık. "yahu neredeler?" derken bize "tuvaletlerin oraya gelin" diyiyorlar. gidiyoruz, karşımızdaki duvar açılıyor. o da ne! gizli kapı varmış. üst katta da özel bir parti... çok zengin bir gurup insan aşağıda millet birbirini ezerken klimalı ortamda içkilerini yudumluyor. gizli kapılar felan... bizi de çok üst düzey gazeteciler yalanıyla kabul ediyorlar. ben partide değilim de klima yüzünden mekanı terk etmekten yanayım. gecenin ilerleyen saatlerinde partidekiler ballacak'ın partiye geleceğini söylüyorlar. biz gülüyoruz, onlar bayağı ciddiler. davet etmişler. ballack aşağıdaki kalabalığı yaracak ve buraya gelecek. basıyoruz kahkahayı. "hayır, teresa helikopterle inecek" diyiyorlar. olmaz tabi ama hayali bile güzel. nasıl bir röportaj olur! ballacak'la dünya üçüncüsü oldukları gece, baş başa. gelmiyor tabi... hayır, adamlar ciddi ciddi geleceğini düşünyorlardı. para ile zeka arasında ters orantı mı var yoksa?