bu mevsim m. paşa'da ilk millî lig maçını oynayan galatasaray, karagümrük'ün tarık'ın golü ile yendi: 1-0
zevksiz geçen oyunda sarı - kırmızılı forvet, yakın markajdan kurtulamadı
necmi tanyolaç
evvelâ turgay'a sormak lâzım: kaç defa top değdi eline?
bu can sıkıcı oyunun en açık ifade verecek şâhidi turgay olmalıydı. kalesinin önünde uzanan boşluktan, futbol adı verilen dünkü yavanlığı herhalde hepimizden daha iyi görecek rahatlıktaydı: "hatırlamıyorum" diyemez. zirâ, bütün oyun devamınca iki direk arasında gezinmiş, bacakları ve beli tutulmuştu. rakip taraftan, eğlencelik kabilinden bir iki akın... bir iki hafif şut yoklaması... o kadar... bunlara da şut demek caiz ise?..
koskoca bir milli lig maçında iki taraftan biri, diğerinin kalesine 90 dakika içerisinde bir tek ciddi şut atamıyor ve sahadan çekilip gidiyor. biz de, santos'ların, benfica'ların dünyasında, bu gördüklerimizle avunmak mecburiyetinde kalıyorduk... ama, neden itiraza hakkımız olmuyordu. ve meselâ niçin, niçin "bırakalım onlar, kendi büyük dünyalarının futbolunda fırtınalar yaratsınlar" derken niçin, niçin "futbol bizim de oyunumuz, bizim de zevkimiz" diye sızlanmıyorduk? artık, bir hakikat açık olarak görünüyor. seyirci, her hafta stadlardan, sahada oynayan takımlara ve futbolculara dargın çıkmaktadır. santos'un oynadığı kadar değil, fakat, böylesi de değil. lütfen biraz gayret... biraz futbol ve heyecan...
ya galatasaray?
turgay'a ikinci bir sual sormakta fayda vardır. eline tek bir kere top değmeyen bu maçta senin takımın ne yaptı? diye...
ondan evvel biz cevap verelim ki, "hiiiç"
koskoca bir galatasaray, takımı karagümrük'ten maçı bir golle alıyordu. buna kusur bulmak mümkün değildir. fakat, koskoca birgalatasaray takımı koskoca oyunda alkışlanacak, seyri hoş gidecek hareketlerden seyirciyi mahrum ederse, buna kusur bulmak mümkündür...
sarı - kırmızılılar, besbelli ki, tek puan için sahaya çıkan rakiplerine karşı ilk devrede lüzumundan fazla pas yapıp, küçük küçük akınlarla netice aradılar... oyun, kale önünde kapanan rakio defansa yükleniyor ve metin'inden tarık'ına kadar hepsi bu karmakarışık insan sergisinden nasiplerini almaya çalışıyorlardı. bu sebeple, iki açıktan geliştirilemeyen galatasaray akınları ilk devre nihayetine kadar netice vermeyecek ve devre, tatsız, hareketsiz ve heyecansız bir tempo altında golsüz bitecekti...
ikinci devrede de sahada değişen bir şey yoktu. sarı - kırmızılılar yükleniyor, kadri tarafından marke edilen metin inadına gerilerde kalıp pozisyon bulamıyor. tarık ise ortalara kaçarak şansını kovalıyordu.
büyük maçın tek golü böyle bir havada atıldı. uğur'un 59. dakikada sol taraftarn ortalaıdğı topa, ortaya kaçmış olan tarık yetişti ve kafayla eski takımının mağlûbiyetini ilân etti...
bunun dışında biraz da karagümrük'ten bahsetmek lazımdı... ileride bir recep'i bırakmışlardı. bir futbol takımında oynayıp, oynamayacağı her zaman münakaşa edilebilecek nedim, çekingen k. ali ve beşiktaş'tan transfer edilen beceriksiz muharrem'e çalıştı durdu recep... bir iki defa da kendine... ne gezer? karagümrük milli lig'e yükseldiğinden bu yana, böylesine neticeden uzak futbol oynarken görülmemişti... defans ise, tuncay'ın da geri kalışı ile vazifesini yerine getiriyor sayılırdı...
galatasaray'da en fazla şut atan adam sağhaf suat'yı. ki, ilk devrenin başında çıkardığı nefisa sağ'la, bir hafın da şut atabileceğini göstermişti. diğerlerinde ise çalışkanlık görülüyordu. ama, bu çalışkanlık ilerideli durgunluğu dağıtmaya kafi gelmedi...
1-0lık galatasaray - karagümrük maçının üzerinde laf edilecek tarafları bu kadardı...