denk geçen maçta karşılıklı iki penaltılık durumdan sadece birinin cezalandırılması, neticeye tesir etti
dünkü maçta top ceza sahası içinde iki defa ele çarptı. fakat bunlardan sâdece biri hakemin gözüne çarptı. ve hakemin gözüne çarpmadan da feriköy çarpıldı. bu derece çarpık, çurpuk bir oyunun hikâyesini anlatmak güçtür doğrusu…
aslında, koskoca galatasaray – feriköy maçı bu iki hâdiseden ibaretti ya… oyun bir antrenman havası içinde başlamıştı. öyle sürüp gidiyordu. ağır, yavan ve tatsız… galatasaray 20. dakikada rakibini dostlar alış verişte görsün kabilinden bir yok layıvermişti. top sağdan ortaladığı sırada feriköy ceza sahasını içinde mehmet alinin eline çarpıyordu. gerçi talimatnameler bu kabil hâdiselerde kasit arıyordu. ama, nihayet hakeme tanınmış bir takdir hakkı da vardı. ancak, birbirinin aynı durumlarda takdir hakkının aynı şekilde kullanılması gerekiyordu. afirin bütün hatası da buradaydı. 20. dakikada olanı penaltı ile cezalandırdığı için, biz, kendisini kabahatli görmemiştik… ta ki; 51. dakikaya kadar… işte, hakeme takdir hakkını müsavi derecede kullanabileceği bir fırsat geliyordu. bu defa top galatasaray ceza sahasında mustafanın eline çarpmıştı. ve hakem oyuna devam işaretini veriyordu. adaletin dengesi bozulunca da neticeye yüzde yüz tesir eden bu hatâsından dolayı – ne kadar hüsnûniyet sahibi olursa olsun – yıllarca futbol oynamış bir hakeme tribündeki seyirci altemler yağdırmakta hak kazanıyordu.
maç oynandı ise…
maç oynandı ise demek lâzım… zira, dün hiç kimse, o güzelim havada tıkır tıkır futbola müsait sahada futbol oynandığını söyleyemeyecektir. galatasaray’la feriköyü antrenman yapıyor sanırdınız. sahada zaman zaman yıldızlaşan futbolcular görüyorduk. suat gibi, recep gibi, feriköylü ahmet gibi… tam tersine aynı sahada ayağına 15-20 dakikada bir top gelen futbolcular da görüyorduk. niyazi gibi, bahri gibi…
müdafaalar biraz gayret gösteriyordu o kadar… top forvet hatlarına geçtiği zamanlarda ise uyku bastırıyordu. galatasaray mevsimin en kötü günlerinden birindeydi. bir recep ileride çalışıyor, pas yapıyor, akın düzenliyor ve metinsiz hücum hattı da bunları eze eze bitiremiyordu. bu can sıkıcı tempo altında sürüklenen maçın 20. dakikasında galatasarayın penaltıdan attığı gol dahi tribünlerdeki sessizliği bozmaya kâfi gelmeyecekti. nitekim, recep eski günlerinden kalma bir vuruşla penaltı noktasından topu feriköy ağlarına gönderdiği anda dahi gole alkış tutanların sayısı pek azdı… galatasaray devreyi böyle kapıyordu…
ikinci devrede feriköyde hayli hareket vardı. ismet sol hafa getirilmiş, mehmet ali ise forvet hattına alınmıştı. kırmızı – beyazlılar bir müddet rakiplerini süratli ataklarla sıkıştırdılar. ancak, sayıya gidebilmek için sadece sürat yetmiyordu. feriköy bu yüzden, her şeye rağmen hakkı olan beraberliği kurtaramayacaktı. ikinci yarının kayda değer hareketleri bahrinin boş kaleye giden şutunu ahmetin çıkarışı, 72. dakikada da turgayın hüseyinin gol olabilecek bir şandelini önleyişiydi…
… ve maç başladığı gibi gidiyordu. hava güzeldi, saha futbola müsaitti. seyirci iyi bir maça hasretti. bunlardan ne seyircinin, ne de futbolcunun istifadesi oldu. galiba, dünkü pazarın en şanslı insanları bir boğaz gezintisini, bu iddialı (!) maça tercih edenlerdi.