ispanya ile oynadığımız ilk maçı 4–1 kaybettik. o maçta ben sakat olduğum için kalede şükrü vardı. rövanşı burhan’ın attığı golle 1–0 kazandık. o zamanlar averaj olmadığı için tarafsız bir sahada üçüncü bir maç oynayacaktık. bu saha roma olimpiyat stadı’ydı. ispanyollar bizi nasıl olsa eleyeceklerini düşündükleri için lozan’da otellerini bile ayırtıp bayraklarını çektirmişlerdi. 2–1 galiptik 80. dakikaya kadar. 2–2 oldu, maç uzadı. uzatmada ben sakatlanıp çıktım, yerime şükrü girdi ve maçın berabere bitmesini sağladı. dünya kupası’na gidecek takımı kura belirleyecekti artık. ben kaptan olarak hakemin yanına gittim, ispanyol kaptan da geldi. bir de kenarlarda dolaşan bir çocuk vardı. adı franco’ymuş. ben ‘gel bakayım, kurayı sen at’ dedim. italyan parasının bir tarafında meyve, diğer tarafında at vardı. ben meyveyi istedim, meyve geldi. ispanyollar çılgına döndüler, soyunma odalarının camlarını kırdılar, birbirlerine bağırdılar. bizim odada da sevinç çığlıkları vardı. franco’yu odamıza getirdik, omuzlara aldık. kadere bakın ki ispanyolların isviçre’de ayırttıkları otelde biz kaldık. ispanyol bayrağı indirildi, türk bayrağı göndere çekildi.