mehmet yüce'nin, "idmancı ruhlar: futbol tarihimizin klasik devreleri: 1923-1952, türkiye futbol tarihi - ikinci cilt" kitabından;
fenerbahçe’nin ilk şehirler arası teması. 1925 mart’ında gerçekleşmiş bu seyahatin şimdiye kadar hiç yayınlanmamış taraflarını seyahatin ilk elden şahitlerinden çelebizâde said tevfikbey, spor âlemi’nde yazmış (9 nisan 1341 tarihli spot âlemi, sayı 31).
fenerbahçe kulübü’nün izmir seyahati
güzel izmir’e seyahatimiz nasıl geçti?
muharriri çelebizâde said tevfik
“bundan takriben kırk gün kadar evvel bab-ı âli’de ihsan gazinosu’nda fuad bey (fuad hüsnü) fenerbahçelilerin izmir’e bir seyahat tertip edeceklerini söylemişti. ve bu ilk makaleden tam sekiz gün sonra, yağmurlu bir akşam galata rıhtımı’na yanaşmış bulunan gül cemâl vapuruna binerek istanbul’u terk ettik.
kafilemiz bahriyeli fuad hüsnü bey idaresindedir. oyunculardan da zeki, alâaddin, sabih, bedri, ismet, fahir, cafer, kadri, şekip, saadet, halit, ulvi, şahap, haydar, seyfi ve hayri beyler iştirâk ediyordu.
vapurumuzda gece hayatı bir piyanistin daimi izacı (baş ağrıtması) yüzünden pek de eğlenceli geçmedi. yukarı salonda fuad bey meşhur muşa-hib-i nadiratın (az bulunur sohbet arkadaşının) tıraşını çekerken, biz de aşağı salonda “ayineli penbe’den” ayrılamayan musikişinasın patırtısıyla bocalıyorduk.
gecenin sabahı yine yağmurlu bir havada bandırma’dan trene binmekle geçti. tren yolculuğumuzda balıkesir, manisa, menemen’de pek samimi hüsn-i kabul gördük. kompartımanlarımıza dolan çelenkler, bavullarımızdan fazla yer işgal ediyordu.
izmir’de istikbâl (karşılama)
akşam saat altı buçukta karşıyaka’ya muvasalatımız pek heyecanlı oldu. vali, kumandan ve halk fırkası mutemedi ile birçok erkân-ı vilayet de binlerce kalabalık arasında istikbâle gelmişlerdi. bir alay şeklinde hareket eden kafilemiz akşam ziyafetten sonra otellerine yerleşmeye başladılar.
ilk maçımız iki gün sonra karşıyaka gençler birliği (karşıyaka spor kulübü) ile yapılmıştı. müsabaka mahalli binlerce temâşâkâr ile dolmuş ve vilayetin en mümtaz şahsiyetleri de tribünlerin muhtelif yerlerinde ahz-ı mevki etmişlerdi. fenerbahçelilerin sarı-lacivert formaları sahaya çıkarken etrafa sıkışmış binlerce temâşâkârın çılgınca alkışlamasıyla karşılandı.
müsabakanın ilk devresi biraz gevşek cereyan etti. ikinci devrede ise karşıyakalılar maneviyatı yüksek olarak tedâfü (savunma) vaziyet almışlardı. ve bu ilk müsabaka sıfır sıfıra nihayetlendi. maçın ilk dakikalarında zeki bey’in sakatlanması ve sahanın haddinden fazla dar olması fenerbahçelilerin fazla fa’âliyyetlerine mani olmuştu.
ilk maçtan sonra
bir günlük istirâhattan sonra ikinci müsabakamız altınordu ile pazar günü icrâ edilmişti. altınordulular pek açık bir oyun oynamak istediklerinden sıfıra karşı sekiz sayı ile mağlup oldular. bundan sonra izmir şampiyonu altay ile oyunumuz da bire karşı iki sayı ile galibiyetimiz ile nihayetlendi.
ilk oyunun beraberliği, ikinci maçımızı hâkimiyeti bu üçüncü müsabakada da pek az fark ile galibiyetimiz, halka kuvvetimiz hakkında pek iyi bir fikir vermemişti.
dördüncü maçımız cuma günü izmir muhtelit takımıyla yapılacaktı. bir gün evvelden izmir gazeteleri bu maçtan fenerlilerin pek iyi bir netice elde edemeyeceklerini beyan ediyorlardı. fakat bu müsabakada istanbullular, aralarına kaptanları zeki bey’i sakat olduğu halde bile alarak fenni bir oyunla izmir’in genç oyuncularım sıfıra karşı yedi sayı ile mağlup ettiler ve bu fena neticeyi değiştirmek izmir’in hıristiyan, ecnebi muhtelit takımlarının müracaatını da iki gün sonra punta’daki aynı sahada kabul ederek kendilerine güvenen bu takımı da sıfıra karşı sekiz ile mağlup ettiler.
bu son maçımızda izmir’deki bütün konsoloslar bilhassa ingiliz oyuncularını galibiyet dakikalarında tebrik için birer buket getirmeyi bile ihmâl etmemişlerse de bu yapılan hazırlıklar mevki-i icrâya konamadan tribünlerin kenarlarında yerlere serpilip gitmişti.
merâsim ve ziyâfetler
fenerbahçelilerin gösterdikleri fenni oyun izmir halkını pek fazla alâkadar etmişti. maç akşamlarına tesadüf eden ziyâfetlerde sarı-lacivert, karşıyaka'nın yeşil-kırmızısı, altınorduluların mavi-kırmızısı ve altaylıların beyaz-siyahı ile kardeşçesine samimi saatler geçirmişti.
bu seyahati tertip eden karşıyakalılar azimetimizden, avdetimizin son saniyesine kadar ellerinden gelen her fedâkârlığı yapmakta gecikmediler.
izmir mıntıkası reisi aziz bey efendi oyunculara kendi otomobilini tahsis ettiği gibi, izmir sahilini gezmek için kumandanlık da emrimize bir motor vermişti.
son intibâat (izlenimler)
izmir’deki oyunları gördükten sonra izmir futbolu hakkında söz söylemek lâzım gelir ise ilk saffda (sırada) altay ve karşıyaka gençliğini kaydetmek iktizâ eder. birbirlerine rakip olan bu iki kulüp, galatasaray-fenerbahçelilerin rekabetinde, çok samimi olarak mütemadiyen çalışmaktadırlar. karşıyakalılar sıkı müdafaasıyla kuvvetli bir rakip olabilecekleri gibi altaylılar da mütesanid ve iyi oynayan tehlikeli bir hasımdır. altınordululara gelince; bu takım da hasımlarına yakın bir kuvvet arz ediyor. izmirliler müdafaaları kadar iyi muhacimlere malik olmadıklarından muhtelit takımları gol yapabilmek için çok çırpındılar ise de muvaffak olamadılar. son garibaldi oyuncuları ise izmir muhtelit takımı kadar kuvvetli değilse de türklerden daha muvaffakiyetli muhacimlere maliktir...”
böylelikle fenerbahçe’nin izmir seyahatini kıymetli bir kalemden öğrenmiş olduk. besbelli o da bir alaturka musikişinasıydı benim gibi. bu kıymetli gazeteci ile karşılaşma, tanışma fırsatım olsaydı eğer (her ne kadar ayineli penbe demiş olsa da) kendisine şu soruyu sormak isterdim:
- gül cemâl’deki piyanist ne çalıyordu da beğenmediniz, üstadım?