milli takım, 28 ağustos 1985’te isviçre’de isviçre ile oynuyor. oyun harika... skor da güzel... deplasmanda 0-0... kadro: yaşar - ismail, raşit, abdülkerim, erdoğan - müjdat, rıdvan, k. haşan, metin - şenol, erdal.
13 kasım 1985: izmir'de kendi sahamızda, romanya ile oynuyoruz. kadro: okan-müjdat, ismail, yusuf, erdoğan - rıza, metin, ünal, tanju - şenol, selçuk.
başarılı bir takımın 2.5 ay ve dört maç sonrasında, altı adamı, sekiz yeri değişmiş. yani meszöly’nin o harika top oynayan takımının içine edilmiş, romanya önünde o rezillik, futbol diye sergilenmiş. babıâli, coşkun’a, «meszöly’nin takımını niçin değiştirdin?» diye sormuyor.
bu yıl, ismail stoper, yusuf libero, müjdat bek diye talımlarında hiç oynamadılar. hem de dünya kupası finallerine gidecek bir takımı belirleyecek kadar önemli maçta, ; türk milli takımı kobay gibi kullanıldı.
babıâli coşkun’a, «deney için özel maçları niye beklemiyorsun?» diye sormuyor.
ingiltere gibi puan değeri sıfır olan bir maçta, daha önce ingiltere’den 8 gol yemiş, bir hafta sonra fenerbahçe ile avrupa şampiyon kulüpler kupası maçına çıkacak yaşar oynatılıyor. okan yedek bekliyor. özarı, basın toplantısında «genç okan’ı harcamamak için takıma koymadım» diyor.
babıâli, coşkun’a, «okan’ın morali önemlidir de, avrupa kupasında üçüncü tur mücadelesi yapan fenerbahçe önemli değil midir?» diye sormuyor.
eskişehir deplasmanına çıkılacağı gün, ismail ve semih, galatasaray kampına sabaha karşı saat beşte geliyorlar. derwall ikisini de kadro dışı bırakıp coşkun’a başvuruyor. «milli takımı gençleştirdin. yeni bir takımın iskeletini kuruyorsun. bu gençlere örnek ol. bu içki kadın uğruna kamptan kaçanlara ben ceza verdim. bunları o gençlerin yanına sokma» diyor. coşkun özarı cevap veriyor, «ben oynatmam, derwall haftaya affeder oynatır. bana ne derwallin cezasından» diyor.
babıâli kalkıp, «bu ne rezillik, bu ne sorumsuzluk, bu ne komplekstir?» diye sormuyor.
coşkun özarı televizyonda 50 milyon kişi önünde, «ben her gelişimde takımı kötü buldum. kötü sonuçlar o ilk maçlardadır. sonunda düzeldik» diyor.
ne o televizyon spikeri, ne de ertesi gün babıâli, «ya demek coşkun, sen lüksemburg’a yenilen bir takımı aldın; rusları, bulgarları, avusturyalıları yenen takım yaptın da, onun için iki kez görevinden kovuldun. bu nasıl mantıktır, bu milleti geri zekâlılar mı yönetiyor?» diye sormuyor.
coşkun özarı, «beni hep kamuoyu baskısı yeniden göreve getirdi» diyor. babıâli, «bre özarı, senin iki maçından birinde, bu ülkenin seyircisi ‘özarı istifa rezalet’ diye bağırmıştır. rezalet artık ayyuka çıktığı için görevden alınmışsındır, bunu nasıl dersin?» diye sormuyor.
özarı, «ben takımın iskeletini kuruyordum, görevden aldılar. her defasında işe sıfırdan başladım» diye göz boyuyor.
babıâli kalkıp, «bre özarı, sen 1972 başından 1976 sonuna kadar tam dört yıl aralıksız teknik direktörlük yaptın. sana gösterilen sabır kimseye gösterilmedi. bu dört yıl içinde hangi başarılı sonucu aldın, hangi iskeleti kurdun da, şikâyet ediyorsun?» diye sormuyor.
gene aynı babıâli kalkıp, «haydi diyelim ki, bugüne kadar böyleydi, ama bu kez senin eline, irlanda’da ve isviçre’de dosta düşmana parmak ısırtacak gibi takır takır top oynayan meszöly’nin takımını verdiler. iki buçuk ayda, bu takımı, ingiltere, finlandiya ve romanya hezimetlerini birbiri ardına oynayacak hale getirdin. ya bu kez mazeretin ne?» diye sormuyor, soramıyor...
şimdi bu babıâli’ye biz soruyoruz:
türkiye’nin bu futbol rezaletinden sorumlu coşkun özarı mıdır?