siyasetin futbola müdahale yöntemlerini geçmiş iktidarlardan, özellikle de özal’dan miras alan akp, bu müdahaleyi en üst düzeye taşıdı. bunun birinci nedeni akp’nin önemli isimlerinin, başbakan recep tayyip erdoğan dahil, futbol içinden gelmeleri. birer futbolcu olarak yetişen bu akp’liler oyunun toplum katındaki önemini ve günlük yaşamdaki etkinliğini çok iyi biliyor. bunu seçimlere yansıtma hesabını da iyi yapıyorlar. kontrol altına alınacak her kulüp, o ilin veya ilçenin oylarının seçimde partiye gitmesine önayak olacaktır. akp açıkça, ülke yönetimine gidecek yolda futbol kulüplerini araç olarak kullanıyor.
ikinci neden ise akp’nin ilk siyasi yenilgisini futbol nedeniyle almasıdır. akp türkiye’nin önemli illerinden trabzon’da belediye seçimlerini başbakan erdoğan’ın fenerbahçe’ye sahip çıkması nedeniyle kaybettti. akp’liler bu yenilgiyle futbolun kitleler üzerindeki etkisini iyiden iyiye kavradı. böylelikle futbolu tamemen ele geçirme amaçlı operasyonu başlattılar.
ancak, futbol kulüplerini zengin işadamlarının yönettiği dikkate alındığında, akp’nin kendi burjuvazisinin olmaması sorun yaratıyordu. ama bunu da rahatlıkla aştılar. kulüplerin yönetimlerindeki bazı isimlere çeşitli ihaleler vererek onları yanlarına çektiler. diyarbakırspor bölümünde anlattığımız, fenerbahçe yöneticilerinin akp’nin iktidara gelmesiyle aldıkları ihaleler bunun en iyi örneğidir.
akp’nin önemli isimlerinin seçildikleri illerin takımlarını himayelerine almaları ve başına kendi yakınlarını getirmekti de bu sorunu aşmaya dönük bir girişimdi.
futbol ve kitlenin iç içeliği: trabzonspor
bulunduğu kentle özdeşleşen futbol kulüplerinin başında trabzonspor gelir. trabzon halkının en önemli ve bilinen özellikleri takımlarına sahip çıkmalarıdır. kentte trabzonspor’un maçının olduğu gün dışarıdaki hayat durur. trabzonspor'un başkanlık seöimleri geçmişte -özellikle de mehmet ali yılmaz döneminde- mafyanın genel kurulda boy göstermesi ve müdahalesiyle gündeme geldi. ancak 18 aralık 2005’te yapılan son seçimde mafyanın yerine siyasitin, akp’nin müdahalesi oldu."
bu niüdaheleyi akp’nin, kulübün başkanlığına başbakan recep tayyip erdoğan'ın yakın arkadaşlarından olan ve yine erdoğan’ın istanbul büyükşehir belediye başkanlığı yaptığı dönemde ihaleler alan albayrak holding’in patronlarından nuri albayrak’ı seçtirmesiyle görüyoruz.
akp ve erdoğan’ın bir futbol kulübünün kongresine açıkça ve tüm tepkilere rağmen müdahale etmesinin nedeni neydi?
neden siyasi bir yenilgiydi.
çünkü, akp’nin siyasi yenilgisinin nedeni trabzonspor’du.
siyasi müdahale, akp’nin 28 mart 2004 yerel seçimlerinde, “muhafazakâr” kimliğiyle bilinen trabzon’da belediye başkanlığı seçimlerini kaybetmesiyle başladı.
2003-2004 futbol sezonunun ilk derbi maçı ligin ikinci haftasına denk gelmişti. bu derbi maçı 15 ağustos 2003’te trabzon avni aker stadı’nda trabzonspor ile fenerbahçe arasında yapılacaktı.
bu iki takımın oynadığı her maçta olduğu gibi bu karşılaşmadan önce de yine ortam gergindi. ancak, bu gerginliğin bu kez başka bir nedeni daha vardı: stattaki tel örgülerin kaldırılması.
mehmet ali yılmaz’ı devirerek başkanlık koltuğuna oturan özkan sümer, yeni sezon öncesinde avni aker stadındaki tel örgüleri kaldırmıştı. türkiye’deki taraftar kavgaları düşünüldüğünde bu, fanatizmin yok edilmesi için ciddi ve takdire değer bir karardı.
tel örgüsüz statta oynanacak ilk maçta ezeli rakip fenerbahçe’ydi.
günlerce önceden tüm gazetelerin spor sayfalarında bu konu işlendi. hemen ardından da “kavgacı trabzonspor taraftarı olay çıkarır mı”, “bu karar doğru mu?” gibi sorular soruldu.
tuttukları takımların basın danışmanları gibi çalışan spor yazarları kendi sordukları bu sorulara yine kendileri cevap verdi: “çok tehlikeli.”
ve, sonunda maç günü gelmişti. fenerbahçe maçın 12. dakikasında 1-0 öne geçti. ikinci yarısının hemen başlarında ise olaylar çıktı. bu olaylarda büşra adındaki küçük bir kız çocuğu başından yaralandı. alnından kanlar akan büşra, babası tarafından tribünlerden çıkartıldı. tüm televizyonlarda büşra’nın babasının kucağındaki görüntüler gösteriliyor, spor yazarları “çok tehlikeli diye uyarmıştık” başlıklı yazılar yazıyordu. suçlanan tek taraf ise trabzonspor taraftarıydı.
oysa olayları gazetelerin maçta önce “tehlikeli” bulduğu trabzonspor taraftarları değil, stada alınan fenerbahçe taraftarları çıkarmıştı. trabzonsporlular, takımları daha maçın başında yenik duruma düştüğü halde spor yazarlarının aksine sağduyulu davranıyor, centilmence takımlarını destekliyorlardı. sonuçta fenerbahçe maçı 1-0 kazandı.
futbol federasyonu maçta yaşanan olaylarla ilgili inceleme başlattı. incele sonucunda disiplin kurulu, fenerbahçe’ye bir maç saha kapatma cezası verdi.
işte tam bu sırada her fırsatta fenerbahçeli olduğunu söyleyen başbakan recep tayyip erdoğan devreye girdi. bir televizyon programına katılan erdoğan, takımı fenerbahçe’ye saha kapatma cezası verilmesine tepki gösterdi. erdoğan, “sonuçta fenerbahçe misafir takımdı. verilen ceza fazla,” dedi.
bu sözler akp’nin desteğiyle yönetime gelen federasyon başkanı levent bıçakçı için talimattı. bıçakçı da hemen talimatı yerine getirdi. disiplin kurulu’nun verdiği saha kapatma cezası tahkim kurulu tarafından kaldırıldı. başbakanın talimatıyla fenerbahçe açıkça korunuyordu.
takımlarının hakkı yenilen trabzon halkı ise başbakan erdoğan’a tepkiliydi. trabzon halkı 2002 yılındaki genel seçimlerde akp’ye oy vermişti. ancak, şimdi pişmandılar.
başbakanın müdahalesine tepki gösteren trabzonspor başkanı özkan sümer istifa etti. özkan, istifa gerekçesini açıklarken, “başkan olarak trabzonspor’un haklarını koruyamadım” dedi.
özkan istifasını verdi; ama yönetim kurulu görevine devam etti. daha sonra da kongre kararı alındı.
ancak birilerinin çıkıp adaylığını ilan etmesi bile çok zordu. çünkü trabzonspor, başbakan erdoğan’ı karşısına almış bir kulüptü artık. kulüp başkanlığını çoğunlukla işadamları yapuyordu. aday olmaları işlerinin tehlikeye girmesi anlamına geliyordu. hiç kimse cem uzan’m konumuna düşmek istemiyordu. o dönemde trabzonspor genel koordinatörü servet özkara, bu çekingenliği şu sözlerle anlatıyordu: “aday olayım mı, olmayayım mı? herkesin bir de kendi işi gücü var.”
bu nedenle trabzonspor başkanlığına uzun süre aday çıkmadı. ardından adaylardan ahmet ağaoğlu’nun neredeyse kentten kaçmasına yol açan olaylar nedeniyle bir türlü kongre yapılamadı.
tam bu dönemde dürüstlüğüyle bilinen ve erdal inönü döneminde shp’den trabzon belediye başkanlığı yapan atay aktuğ ortaya çıktı. uzun yıllar trabzon’da futbol da oynayan aktuğ, başbakan’ın karşısına aldığı kulübe başkanlık için aday oldu.
özkan sümer’in istifasından sonra yönetim kurulunun aldığı kongre kararı ancak on ay sonra, 26 ekim 2004’te yapılabildi. seçimi trabzon halkının çok sevdiği atay aktuğ kazandı ve kulübün başına geçti.
sakin ve yapıcı kişiliğiyle ön plana çıkan atay aktuğ, kolları hemen sıvayarak kulübü yeniden yapılandırmaya başladı. kulüp büyük bir borç içindeydi; aktuğ hızla bu borçları kapatmaya çalıştı. hasta olarak nitelendirilen trabzonspor’u tedavi etmeye başladı. bunda başarılı olan aktuğ, mali kaynakları ciddi anlamda artırdı.
bu gelişmeler sahaya da yansıdı. trabzonspor başarılı sonuçlar almaya başladı. taraftar da tüm bu olumlu gelişmelere kayıtsız kalmadı. başlatılan 100 bin üye kampanyası başarıyla sonuçlandı.
ama trabzonspor hâlâ başbakanı karşısına alan takımdı. bunun zararlarını da görüyordu. hakemler de başbakan erdoğan’ın trabzonspor - fenerbahçe maçıyla ilgili sözlerini talimat olarak algılamıştı. trabzonspor aleyhine verilen tartışmalı hakem hatalarının sayısı gittikçe artıyordu.
trabzonspor’un aleyhine olan olaylar sadece sahayla sınırlı kalmadı. bunlar ihalelere de yansıdı.
özelleştirme faaliyetleri kapsamında trabzon limanı da bu dönemde ihaleye çıkartıldı. ihaleye kentin takımı trabzonspor, da katıldı. limanı isteyen diğer bir grup ise albayraklar’dı. erdoğan’ın istanbul büyükşehir belediye başkanlığı yaptığı dönemde belediye ihalelerinin büyük bir bölümünü alan albayraklar’ın, akp’nin iktidara gelmesinden sonra önü iyice açıldı.
kilit sektörlerdeki önemli işletmeleri iktidarın desteğiyle alan albayraklar’ın yeni hedefi trabzon limanı'ydı. sonunda tahmin edilen oldu ve ihaleyi albayraklar aldı.
tüm bunlar trabzon halkının başbakan erdoğan ve akp’ye olan tepkisini gittikçe arttırıyordu.
ve, bir süre sonra 28 mart 2004 yerel seçimleri geldi. intikam sırası trabzonlulara gelmişti.
akp iktidarda olmanın avantajıyla da belediye başkanlıklarının büyük bölümünü kazandı. ancak, büyük beklenti içinde oldukları ve önem (!) verdikleri trabzon'u kaybetti. bu yenilgi başta başbakan erdoğan olmak üzere akp'lileri şok etmişti. gazetelere başbakan’ın seçimden hemen sonra annesini aradığı ve üzgün bir şekilde “trabzon’u kaybettik” dediği yansıdı.
sonuçta muhafazakâr kimliğiyle bilinen trabzon halkı, takımlarının hakkını yiyen erdoğan’ı ve akp’yi affetmedi.
bu seçim futbolun trabzon halkı için ne anlama geldiğini ortaya koydu. futbol kentin siyasal yaşamını dolaysız biçimde ve açıkça etkiliyordu. hem de dinin önüne geçerek. eskiden trabzon’da iki şeyin önemli olduğu söylenirdi: biri camii diğeri futbol. halk arasındaki “trabzon’da her evde bir imam, bir de futbolcu mutlaka bulunur” sözü bu gerçeği ifade ederdi. ancak, bu seçimde trabzonluların muhafazakâr kimliklerinden dolayı kendilerine oy vereceklerini düşünen akp'liler yanıldı. haksızlığa tepki gösteren trabzonlular futbol takımlarına sahip çıktı.
başbakan erdoğan da bu seçimle futbolun trabzonlular için gerekirse camiden önce gelebileceğini gördü. trabzon’da seçimlerden galip çıkmanın ve birinci parti olmanın tek yolu trabzonspor’dan geçiyordu.
erdoğan, trabzonspor’u daha fazla cezalandırmak yerine kulübü kontrolü altına almaya karar verdi. bunun için kurmaylarına “trabzonspor’u istediğini” bildirdi.
ancak akp’nin işi zordu. kulüpte her şey yolunda gidiyordu. atay aktuğ, trabzonspor’u her alanda istikrara kavuşturmuştu. özellikle altyapıyı çok sağlamlaştırmıştı. aktuğ, kulübün ekonomik durumunun geliştirilmesi için trabzonlu işadamlarıyla önemli toplantılar yapıyordu. maddi yardımlar her geçen gün artıyordu. tüm trabzonluların destek verdiği aktuğ, altyapıyı çok önemsiyordu. minik takımlardan paf takımına kadar çocukların gelişimini sağlayacak ortamlar oluşturuyordu.
tüm bunlar trabzonspor’u ele geçirmek isteyen akp’nin işini zorlaştırıyordu. ama yine de kulübü ele geçirme operasyonlarının sinyalleri verilmeye başlandı. ilginçtir; operasyonun ilk sinyalleri akp’nin kurmaylarından değil, fenerbahçe’nin eski başkanı ali şen’den geldi: “bu yıl trabzonspor şampiyon olacak.” ardından “akp trabzon’da belediye başkanlığını almak istiyorsa, trabzonspor’u şampiyon yapmak zorunda” tartışmaları sürdü.
akp’nin trabzonspor içindeki isimleri de hazırdı. zaten pusuya yatan bu kişiler boş durmuyordu. bu kişilerin muhalefeti nedeniyle transfer dönemi sorunlu geçti. istenilen transferler yapılamadı. yapılan transferler ise zamanında takıma dahil edilemedi. taransferler geciktikçe ve görüşmeler uzadıkça yönetime yöneltilen eleştiriler de artmaya başladı. akp’ye yakın olan kişiler, yönetimi becerisizlikle suçluyordu.
bu eleştiriler sürerken şampiyonlar ligi ön eleme maçları geldi. trabzonspor ikinci ön eleme turunda kıbrıs rum kesimi’nin anorthosis fagamosta takımı ile eşleşti. ( http://www.macanilari.com...nspor-200520065001--.html)
Beşiktaş’tan sonra bir kıbrıs rum kesimi takımıyla mücadele edecek ikinci takım trabzonspor’du.
kıbrıs tartışmaları dikkate alındığında bu maç türkiye için çok önemliydi. trabzonspor’un bir rum takımına yenilmesi düşüncesi bile kötüydü! sanki karşı taraf futbol takımı vardı.
ve ilk maçta tarbzonspor anorthosis’e yenildi. bu maç medyaya kıbrıs kaybedilmiş gibi yansıtıldı. maçın skoru “onur kırıcı” ve “utanç verici” olarak nitelendirildi. trabzonspor yönetimi ve futbolcuları neredeyse vatan hainliğiyle suçlandı.
medyadan özellikle akp’nin desteklediği dinci yayınlardan etkilenen taraftar ilk kez yönetime tepki göstermeye başladı.
bunu fırsat bilen akp’nin kulüp içindeki isimleri hemen sesini yükseltti. ardından bu isimlerin yaptığı açıklamaları dayanak alan akp’nin trabzon milletvekilleri ve il teşkilatı, fenerbahçe maçında trabzonspor’un hakkını yiyen partilerinin genel başkanı erdoğan değilmiş gibi “birileri rum takımına elenmenin faturasını ödemeli. başkan atay aktuğ gitsin, siyasi görüşlerine uygun partisinin başına geçsin. kulüp yönetiminden anlamıyor” dediler.
futbolun iki temel unsurundan biri olan “yenilgi”, akp tarafından açıkça siyasi zemine çekiliyordu.
akp’ye yakın yayın organları başkan atay aktuğ’a saldırıyı sürdürürken, aktuğ geçmişte belediye başkanlığı yaptığı partiyle ilişkisinin kalmadığını açıkladı.
siyasetin trabzonspor’a zarar vereceğini çok iyi bilen aktuğ, polemiklere girmemeye çalışıyordu. kulüp içindeki muhalefetle ilgileniyordu. bu çabaları sonuç veren aktuğ, yönetim içindeki muhalefeti bir süre dondurdu. muhalefet, aktuğ’un yanında yer alma kararı aldı.
ancak, olumsuzluklar trabzonspor’un peşini bırakmıyordu. peş peşe futbolcularla ilgili olumsuzluklar yaşanıyordu. takımın en etkili oyuncusu fatih tekke sakatlandı. polonyalı miroslav saymkowiak’ın ayağı kırıldı. ve son olarak yine takımın önemli bir futbolcusu nedeniyle trabzonspor’un adı şikeye karıştı.
fatih tekke’yle birlikte sahada harikalar yaratan gökdeniz karadeniz’in uluslararası mafyanın da içinde olduğu bir bahis çetesiyle bağlantılı olduğu ortaya çıktı. gökdeniz, 2004-2005 sezonunda bire yirmi yedi veren akçaabat sebatspor - kayserispor arasında oynanacak maçta 700 bin avroyu finanse edecek birilerini aramaya başlamış; eski takım arkadaşı alban bushi aracılığıyla uluslararası alanda şike olayları gerçekleştiren bir arnavut mafyasıyla bağlantı kurmayı başarmıştı. arnavut mafyası öneriyi kabul etmiş, akçaabat sebatsporlu futbolculara verilecek 400 bin avronun 200 binini de vermişti. karadeniz, şike için hemen sebatlı futbolcuları ayarlamaya başlamıştı. aracı olarak da işadamı kenan erol’u bulmuştu. erol, akçaabat sebatspor kalecisi hakan orkun’a para teklif etmişti. ancak, başarılı kaleci hakan orkun bunu reddederek ve kamuoyuna açıklama cesaretini de göstererek olayın ortaya çıkmasını sağladı. ( http://www.macanilari.com...ispor-200420052702--.html)
Şike çetesinin içinde karadeniz’in yanı sıra ogün temizserdal boyraz ve metin aktaş vardı. soruşturma başlatan futbol federasyonu, karadeniz’i tedbirsiz, diğer isimleri ise tedbirli olarak profesyonel futbol disiplin kurulu’na sevk etti. açıklamalarıyla şikeyi ortaya çıkaran kaleci hakan’a 50 milyar lira ödül verilmesini kararlaştırdı.
önceleri susan, ardından da iddiaları reddeden karadeniz, olayın zaman içinde ayyuka çıkması üzerine şike girişimini kabullenmek zorunda kaldı. bu gelişmeler dünya kupası öncesi maçlara denk gelmişti. soruşturmayı devralan profesyonel futbol disiplin kurulu, karadediz’in ifadesini türkiye’nin 1-0 kazandığı ukrayna maçından sonraya bıraktı. ifadesi alman gökdeniz karadeniz itiraflarda bulundu.
bu itiraflara göre, akçaabat sebatspor-kayserispor maçı için yatırılan 700 bin avroya yakın para yurtdışından getirilmişti. bu paranın kaynağı arnavutluk’tu. akçaabat sebats-porlu futbolculara dağıtılacak 400 bin avro ve kenan erol adlı kişinin kaleci hakan olgun’a araba içinde gösterdiği 200 bin avro da arnavut mafyası tarafından gönderilmişti. bahis girişiminin gerçekleşmesi için yurtdışındaki kaynaklar karadeniz ile temasa geçiyordu. akçaabat sebatspor-kayserispor maçında böyle olmuştu. karadeniz’in temasa geçtiği futbolculardan biri de alişen kandil’di. alişen, trabzonspor’da oynadığı dönemde gökdeniz’in oda arkadaşıydı. ayrıca, bir zamanlar trabzonspor forması giyen arnavut alban bushi de işin içindeydi. disiplin kurulu, “hata ettim. pişmanım” diyen gökdeniz karadeniz’e on ay ceza verdi.
ancak, tam bu dönemde belli isimler “gökdeniz’i kazanmak lazım. böyle futbolcular kolay yetişmiyor” türünden açıklamalar yapmaya başladı. bunların başında o dönemde trabzonspor’un teknik direktörlüğünü yapan şenol güneş geliyordu. güneş, “üzgünüm ve kızgınım. bir oyuncu kolay yetişmiyor. hata yapan insanları yok etmek değil, kazanmak gerekir” diyordu. trabzonspor yöneticilerinin yanı sıra başka isimler de gökdeniz karadeniz’in affedilmesi yönünde açıklamalar yapmaya devam etti.
toplanan tahkim kurulu da 10 aylık futbol oynamama cezasını 6 aya indirdi. 8 eylül 2005’te cezası başlayan karadeniz, şubat 2006’da sahalara geri döndü.
atay aktuğ, pirim kaybetmesine neden olan bu bahis olayında sessiz kalmıştı. oysa herkes, atay aktuğ’dan sert bir tepki bekliyordu. “tedbirsiz karar verildiğinde gökdeniz’i oynatmamalıydı. futbol federasyonu’nun tedbirli kararını beklememeliydi. atay aktuğ, bu kirli oyunun bir parçası olmamalıydı” türünden laflar söylendi.
bunu iyi değerlendiren akp'liler atay aktuğ’un başkanlığını yeniden tartılmaya açtılar. sahadaki yenilgiler de peş peşe geldi. önce teknik direktör şenol güneş ardından da bazı yöneticiler istifa etti. çaresiz durumdaki atay aktuğ, kongre kararı almak zorunda kaldı.
oysa akp’nin baskılarının yoğun olduğu ilk dönemde “sonuna kadar direneceğim, kulübü düzlüğe çıkaracağım. siyasetin trabzonspor’a bulaşmasına izin vermeyeceğim,” demişti.
kongre kararıyla birlikte akp de açıkça oynamaya başladı. fenerbahçe’nin derbi maçlarında sarı-lacivert kravat takan başbakan erdoğan, en son oynanan fenerbahçe-trabzon karşılaşmasından önce bu kez bordo-mavi kravat taktı. ardından akp’nin adayları ortaya çıktı. ilk aday akp’li bayındırlık ve iskan bakanı faruk özak’m ortağı iskerdar önal oldu. ardından nuri albayrak aday olduğunu açıkladı.
erdoğan’ın istanbul büyükşehir belediye başkanlığı yaptığı dönemde belediye ihalelerinin büyük bir bölümünü albayraklar aldı. yolsuzluktan da yargılanan albayraklar, erdoğan’ın para kasası olduğu yönünde yorumlar yapılıyor. nitekim erdoğan’ın albayraklar’a verdiği ihalelerdeki yolsuzluklarla ilgili açılan davanın iddianamesinde, erdoğan’ı “geleceğin başbakanı” yapmak için paraların albayraklar’da biriktirildiği bilgileri yer aldı. nuri albayrak adaylığını açıkladığında hâlâ istanbul büyükşehir belediyespor başkanlığı görevi ni yürütüyordu.
daha önce başbakan erdoğan’a karşı trabzonspor’un hakkını koruyamadığı gerekçesiyle istifa eden özkan sümer de yeniden aday oldu. istifasının bir tepki yolu olduğunu söyleyen sümer, “tepkim haksızlığa, yanlışlığa ve çirkin ittifaklara başkaldırıydı. futboldaki bu yozlaşmayla mücadele etmenin stratejik kararlara bağlı olduğunu belirtmek istedim istifamla. istifamın bu tepkiyi güçlendirebileceği fikrine kapıldım. dikkatleri belli yanlışlıklara yöneltmeye çalıştım,” dedi.
ancak, yaşananlar gösterdi ki; sümer’in istifası bırakın tepkiyi güçlendirmeyi, hiçbir şeyi etkilememişti. sümer’in istifası akp’nin önünü açmıştı ve trabzonspor zarar görmüştü, bunu gören sümer, yeniden başkan seçilebilmesi durumunda akp’nin politik çıkarlar için trabzonspor’u ele geçirme planını boşa çıkaracağını düşünüyordu.
ancak, akp tepkilere aldırış etmeden nuri albayrak’ın başkan seçilebilmesi için yüklendi. iktidar gücünü arkasına alan nuri albayrak’ın delegelere söylediği “gelecek yıl kesin şampiyon yapacağım” sözü sümer’in şansını azaltıyordu. bu söz açıkça başbakan erdoğan ve iktidarın gücünü işaret ediyordu. trabzonlular da yıllardır bir şampiyonluğa hasretti. bırakın başkanı seçecek delegeleri, trabzonlular dahi nuri albayrak’ın seçilmesi durumunda aleyhlerine olan hakem hatalarının artık yaşanmayacağım, kendilerine haksızlık yapılamayacağını biliyordu. iktidarın desteklediği takımların başarıların (!) gören trabzon halkı, haksızlığa uğrama ihtimalinin ötesinde, takım kötü olsa bile, binlerinin masa başında kendilerini şampiyon yapacağı beklentisine girmişti.
18 aralık 2005 tarihinde yapılan trabzonspor kongresinde beklenen oldu. akp’nin desteklediği nuri albayrak 2440 geçerli oyun 1223’ünü alarak başkan seçildi. iskender önal 688, özkan sümer ise 529 oy aldı. böylece akp’nin futbol operasyonunun en önemli ayağı başarıyla sonuçlandı. üstelik futbola dair her şeye sayfalarında yer veren medya, akp’nin trabzonspor’u ele geçirmesine sessiz kaldı. haber, bir tek evrensel gazetesinde detaylı olarak yer aldı.
trabzon halkı dsf ilk beklentilerinde haklı çıktı. trabzon-spor maçlarında yaşanan aleyhte hakem hataları azaldı, hatta son buldu diyebiliriz. ama takım hâlâ kötü. nuri albayrak, başkan seçilmeden önce dünyaca ünlü iki futbolcuyu kendi parasıyla transfer etme sözünü yerine getirmedi.
bu sezon böyle geçse de trabzonspor için asıl mücadele önümüzdeki sezon yaşanacak. nuri albayrak, önümüzdeki sezon için kesin şampiyonluk sözü verdi. delegeler bunu başbakan erdoğan’ın sözü olarak algılayarak oy verdi.
ancak önümüzdeki yıl -2006-2007 sezonu- ayrıca fenerbahçe’nin 100’üncü yılı; fenerbahçe kesinlikle şampiyon olmak isteyecektir.
en kötüsü ise bu mücadelenin yaşanacağı 2007’de genel seçimler yapılacak. trabzonspor’un şampiyon olamaması durumunda trabzonlular yine akp’yi cezalandırabilir. hem de en ağır şekilde. chp dokuz milletvekilinin tamamını çıkarırsa şaşırmamak lazım.
öbür taraftan trabzonspor şampiyon olursa fenerbahçeliler akp’yi cezalandırır. fenerbahçe 100. yılda şampiyon olamazsa büyük bir prestij kaybeder. bu durumda daha önce başbakan’a destek pankartı açan fenerbahçeliler bu kez tepki gösterecek. bu da demek oluyor ki, akp’nin istanbul birinci bölge’den çok milletvekili çıkarması zorlaşacak. 2007 yılı hem iki kulüp hem de akp için zor geçeceğe benziyor.