brezilya'lı bir antrenörün mozambik'te keşfettiği ve ünlü bela guttmann'ın devleştirdiği siyahî futbolcu "istanbul, özcan, selim ve can'ı hiç unutmadım" dedi
kaç günden beri rüyalarımıza giren dünyanın en büyük futbolcularından eusebio ile karşı karşıya idik. portekiz milli takımının kamp yaptığı kartallar vâdisi mânâsına gelen vale de lobos'ta ince ince yağmur yağıyordu.
m. paşa’daki dev
eusebio ile konuşurken gözlerinde bir kaç sene öncesinin kıvırcık saçlı, mahzun tavırlı zencisi canlandı. benfica’nın, mithatpaşa’da fenerbahçe ile yaptığı ve 3-1 kazandığı özel maçta bir eusebio vardı sahada, bir de ondan ötesi.. korkunç bir hâkimiyeti. insanın içine ürperti veren şağ ve sol şutları, karşısındakine mide bulantısı veren çalımları... bütün bunların sahibi işte bu kuzguni futbolcu idi. üç sene öncesine nazaran tevazuunda ve sevimliliğinde hiçbir değişiklik yoktu. eusebio’nun. o günleri hatırlarken ceylân gözlerini iri iri açarak:
«- istanbul'u çok sevmiştim» diye başladı söze. «türkleri unutmama imkân var mı? bana gösterdikleri yakınlık, sevgi tezahüratı dünkü gibi aklımda.
lefter, selim, özcan
eusebio’nun tatlı tatlı anlattığı istanbul hâtıraları içinde sıcakkanlı türk seyircisi kadar, lefter, selim, kaleci özcan'ın da müstesna bir yeri vardı. lefter'in yunanistan’da, özcan’ın da avusturya'da oynadığını öğrendiği zaman aklına hemen can bartu geldi: «kendisiyle floransa turnuasında tanışmıştım» dedi. sonra anlattı: «fiorentina’ya karşı hayatımızın en zor oyunlarından birini çıkarıyorduk. dişli takımdı karşımızdaki. hele türk'ün attığı ikinci gol. az kaldı, sarışın isveçli (hamrin) bizi yıkacaktı o gün. fakat temditte her şey değişti. bizim torres ejderha kesilmişti. augusto ortalıyor, torres yapıştırıyor, simoes pas veriyor, torres gömüyordu. böylece maçı 7-3 kazandık. fakat can bartu da mükemmel bir futbolcu olduğunu göstermişti.»
eusebio, can'ın türk milli takımında yer almayışına şaşıyordu: «bazan idareciler böyle hatâlara düşerler» dedi ve çok enteresan bir hikâye anlattı.
tam altı sene önce
eusebio, fakir ailesi ile birlikle mozambik'te yaşarlarmış. 16 yaşındaki bu zencinin yaşamak ve bir lokma ekmek yemekten başka gayesi yokmuş. günün birinde, brezilya'nın 1950 dünya kupasında santrhaflığını yapan meşhur bauer gelinceye kadar bu hayatı devam etmiş. eusebio'nun futbolunu gören ve hayretler içersinde kalan bauer, «sana burada yazık oluyor. gel benimle, seni avrupa’ya tanıtayım» demiş. ve kolundan tutup italya'ya getirmiş. futbol endüstrisinin merkezi sayılan, yüzbinlerce, milyonlarca liranın döndüğü italya'da kulüpler eusebio'nun yüzüne bile bakmamışlar. milan yöneticileri, «hele saha kenarında biraz beklesin, sonra deneriz» demişler. beş gün bekletmişler, juventus'lu idareciler, «şimdi işimiz var, sonra gelin» diye geri yollamışlar. interliler, «afrika'dan da futbolcu çıkar mı?» demişler ve canı sıkılan bauer, «allah hepinizin cezasını versin» diyerek eusebio'yu portekiz’e götürmüş. benfica'nın o zamanki hârika antrenörü bela guttmann, «bugün git, yarın gel» dememiş. hemen antrenmana çıkartmış eusebio'yu ve bir de görmüş ki....
8 milyonluk teklif
eusebio, «işte böyle» diye tamamladı hikâyesini.
«ilk maçımda santos’a 6-3 yenilmiştik ama ben de üç gol atmıştım. bir zamanlar suratıma bakmayan italyan kulüpleri sonraları 800.000 dolar (8 milyon tl) teklif ettiler.»
- peki niçin gitmediniz?
«- benfica beni keşfetti, besledi, büyüttü. kısacası hayat verdi bana, örflerime göre bana iyilik edene hıyanet edemem. ben benficalıyım ve öyle kalacağım»
ismi eusebio da silva ferreira 22 yaşında, 1.73 boyunda 73 kilo ağırlığında. ayda 500.000 eskudos (16.000 tl) kazanıyor. 14 defa a milli takım formasını, bir defa avrupa, bir defa da dünya karması formalarım giyen futbolcu önce kendini tanıyor. bence asıl büyüklüğü de bu...