21. deplasmanım ve gördüğüm 22. stad: dr. necmettin şeyhoğlu
dr. necmettin şeyhoğlu stadyumu'nun ankara 19 mayıs stadyumu'na uzaklığı: 221 km.
(...)
akşam 7 civarlarında kırmızı-siyah formamı giyip bizimkilere iyi yolculuklar diledikten sonra stadyuma giden sokağın başında arabadan indim. stadyum, eski işçi lojmanlarının bulunduğu ağaçlık bir yerde bulunduğundan gayet güzel görünüyor. yaklaştıkça gürültü ve kalabalık artmaya başladı. polis kontrolünden geçerken, görevli polis biletimi sordu. deplasman taraftarı olduğumu söyleyince beni arka sokaktan deplasman girişine yönlendirdi. stadın bir yan paralel sokağından yokuşu tırmanıp stada doğru tekrar aşağıya doğru döndüğümde ikinci bir polis noktasına ulaştım. yeniden biletim sorulduğunda deplasman taraftarı olduğumu yineledim. polis burada biletin satılmadığını ve onur park’a gitmemi söyledi. oldukça terlemiş ve sıkılmış olarak, bilginin güvenilirliğini kontrol etmek üzere deplasman girişine doğru ilerledim. orada da aynı cevabı alınca kapalı tribünün önünden geçerek yürümeye başladım. onur park’ı sorduğum bir karabük’lü “beni takip et, ben de bilet alacağım” dedi.
teşekkür ettikten sonra bana hangi tribünden bilet alacağını sordu. ben de, “herhalde bize tek bir tribün vermişlerdir. çünkü gençlerbirlikliyim” deyip gülünce, bana dönüp “biz gençler taraftarını behzat ç.’den öğrendik” dedi ve güldü.
biletleri alıp tekrar kapalının önünden geçip güney kale arkası’na geldim ve içeri girdim. polisler, istanbul büyükşehir belediyespor ve fenerbahçe deplasmanlarında olduğu gibi, “güvenlik gerekçesiyle” bizi 2 katlı tribünün üst katına yönlendiriyorlardı.
tribüne çıktığımda atila abi, eşi, ozan ve ipek’i görüp yanlarına oturdum. bir süre muhabbet ettikten sonra adet olduğu gibi, tribündeki en iyi açıyı bulmaya çalıştım.
karşıda yer alan kuzey kale arkasında karabük’ün taraftar grubu mavi ateş’liler yer alıyordu. sağda kapalı tribün ve sol tarafta ise henüz yapımı tamamlanmamış olan maraton tribünü vardı. stadyum “kutu” gibiydi ve çimlerle tribün arasında ekstra bir alan bulunmadığı için kale arkasında bile görüş açısı gayet güzeldi.
bir süre sonra mustafa abi ve ailesi de tribündeki yerlerini aldılar. bu arada biz yerimizi değiştirip tribünün en soluna geçip stadı daha çaprazdan gören bir yere geçtik.
metin hoca, geçen hafta ankara’da beklediğimizden çok iyi bir performans sergileyen takımda iki tane değişiklik yapmıştı. stoperde ante’nin kart cezası nedeniyle görev alan ahmet’in yerini yine ante ve gosso’nun yerine de özgür kadroya alınmıştı.
maçın hemen başında, pek alışık olmadığımız bir şekilde sürekli ileriye doğru oynayan bir takım izlemeye başladık. hem topu ayağımızda tutuyor, hem rakip ataklarını çoğalarak kesiyor hem de hızlı çıkarak pozisyona girmeye çalışıyorduk. sanırım tek handikabımız zec’in en ileride görev almasıydı. çünkü geldiği günden beri zec, forvet arkası olduğunu ve ileride baskı altında tek adam olamayacağını defalarca kanıtlamıştı. ama malum “bir kere daha” yeni bir teknik direktör ve yeni kurulan bir ekip olduğumuz için bu tarz denemeler yapmaya mecburduk!
soldan uğur ve stanku, ortadan nizamettin ve sağdan jimmy’nin hızlı çıkışları ve özgür’ün nefis müdahalelerini izledikçe tribünlerde iyice iştahlanmıştık. jimmy’nin önümüzdeki kaleye gönderdiği füzenin direkte patlaması ve zec’in kale sahasına çaprazdan girip uzak köşeye plase yapmak isterken dışarı attığı pozisyonla saç baş yolduk.
ilk yarının son 15 dakikasında karabükspor çok fazla serbest vuruş kazanmaya başladı. pozisyonların birçoğunu garip bir şekilde anlayamadık. çünkü sanki fauller hep topsuz alanda oluyordu. çünkü biz pozisyonu izlerken topu takip ediyorduk ve top, hamlelerle yön değiştirmeye devam ediyordu. bu arada düdük çalıyor ve yerde bir karabük’lü görüyorduk.
ilk yarı 0-0 sona erdikten sonra alt tribüne gidip biraz da oradan stadyumu inceledim.
üst kata dönerken kara kızıl’dan barkın’ın c blok tabelası üzerine tribün gruplarının stikerlarını yapıştırdığını gördüm. özellikle “kona moshoeu kushe golleri döşe” stikerı çok başarılıydı…
geçen yıl türk telekom arena’da galatasaray’ı 1-0 yendiğimiz maçta, schalke taraftar gruplarının stikerlarını görmüş, abregle konuşmuş ve biz de birkaç tane hazırlayıp deplasmanlarda yapıştırmayı düşünmüştük. ama hala aksiyona geçemedik!
ikinci yarının başlarında yine ileriye doğru oynayamaya çalıştık ama sonrasında karabükspor’un topa hakim olmaya başlamasıyla birlikte geri çekilmeye başladık. bu süre zarfında ramazan’ın biri yerden biri de havadan gelen iki tane topu kurtarması ve karabüklü bir oyuncu ceza alanı içinde şut çekmek üzereyken tosic’in son anda kayarak topu dışarı atışını izledik. fakat işin ilginç yanı ilk yarıda olduğu gibi deniz ateş bitnel’in faul kararlarının birçoğuna yine anlam veremiyorduk.
derken maçın son anlarında kullanılan bir serbest atışta ante’nin samba sow’u itmesinin ardından çalınan penaltıyla şok olduk. çünkü bu pozisyonu da anlayamamıştık! ne yerde yatan biri vardı, ne hakeme itiraz eden herhangi bir karabüksporlu futbolcu, ne de olası bir avut düdüğüne tepki gösterecek karabüklü taraftar!
bir gün sonra özetlere baktığımda ante’nin gerçekten sow’u ittiğini gördüm. ama penaltı kararı çok acımasızcaydı! çünkü hakem bu pozisyona penaltı çalarsa, her maç en az 4-5 tane penaltı vermesi gerekirdi!
golden sonra iki tane karabüklü futbolcu kazandıkları bir köşe atışı kararının ardından köşe noktasına gidip beklemeye başladılar. bir ara sanırım karabüklülerden biri topa dokundu. ama sonrasında ne onlar, ne de bizimkiler ne olduğunu anlayamadılar. bu arada hakem ısrarla topun olduğu yeri gösteriyordu. ardından doğa gidip topu aldı, yere koydu ve hakem düdük çalarak bir kere daha oyuna müdahale etti. bu sefer karabüklüler topu aldı ve aynı şeyler tekrar başa döndü. bu arada bizler tribünde saç baş yolarken, metin diyadin de sahaya daldı. ve tribünlere gönderildi. ardından kullanılan taçtan sonra da hakem maçı bitirdi!
uzunca bir süre ıslıklar ve “acemi hakem” tezahüratlarından sonra sinirli ve moralsiz bir şekilde alt kata inip kapıların açılmasını bekledik.
atila abilerin arabasında, bol ikramlar eşliğinde yaptığımız güzel yolculuğu, dorukkaya tesislerinde ara verdiğimiz sırada takım otobüsü geldi. atila abi otobüsten sinirli bir şekilde inen metin diyadin’e “geçmiş olsun hocam” deyince, metin hoca kısa bir süre atila abiye baktıktan sonra sinirli bir şekilde uzaklaştı. sonrasında otobüsten inen cem onuk, atila abiye, “süper lig’deki ilk maçında bizi yaktı hakem!” diye dert yanıyordu…
dip not: dr. necmettin şeyhoğlu’den önce gördüğüm 21 stadyum sırasıyla şunlar: ankara 19 mayıs, cebeci inönü, mudanya ilçe, beşiktaş inönü, sakarya atatürk, yenikent asaş, bursa atatürk, san siro / giuseppe meazza, santigao bernabeu “maç yoktu. stat turu ile gezdim”, konya atatürk, eskişehir atatürk, 5 ocak, ali sami yen, samsun 19 mayıs, fenerbahçe şükrü saraçoğlu, 19 eylül, istanbul atatürk olimpiyat, recep tayyip erdoğan, kadir has, türk telekom arena, hüseyin avni aker.