2004-05 sezonu uefa kupası 2. ön eleme turu: hnk rijeka mehmet ali çetinkaya 06/05/2013 mehmetalicetinkaya.com
bir önceki sezon (2003-04) uefa kupası’nda 4. tur’a kadar çıkarak çeyrek final kapısından dönen gençlerbirliği, aynı sezon türkiye kupası’nda üst üste ikinci kez finale kalmış ama yine trabzonspor’a kupayı kaptırmıştı. buna rağmen kupa ikincisi olduğu için 2004-05 sezonunda da uefa kupası’na katılma biletini elde etmişti.
2 sezon boyunca kırmızı-siyahlıların başında olan ve alkaralar’la, iki kere türkiye kupası finali, bir kere lig üçüncülüğü ve bir kere uefa kupası’nda 4. tur oynama başarısı yakalayan ersun yanal, sezon sonunda milli takım’ın başına geçmişti. bunun üzerine gençlerbirliği yönetimi, biraz da 2001-02 sezonunu devre arasında kötü günler geçiren takımın başına gelen ve kırmızı-siyahlıların kümede kalmasını sağlayan ama sezon sonunda gönderilen erdoğan arıca’ya olan borçlarını ödemek için göreve çağırmışlardı. fakat benim gibi birçok taraftar, son 2 sezonda kazanılan başarılarla yükselen çıtanın erdoğan arıca için çok yüksek olacağını düşünüyorduk.
ersun yanal gittikten sonra iki yıldır elden geldiğince korunan kadrodan serkan balcı, m’bayo, veysel cihan, deniz barış ve damir botonjic gitmiş, yerine ömer çatkıç, elvir boliç, mehmet nas, uğur boral gibi oyuncular alınmıştı.
gençlerbirliği sezona ankara’da süper lig’in yeni takımlarından sakaryaspor’u zar zor da olsa 1-0 yenmenin moraliyle başlamıştı. ama galibiyete rağmen, son 2 sezondur kırmızı-siyahlıların ortaya koyduğu futbolu düşününce takımın performansı vasatı aşamamıştı. bu maçtan 5 gün sonra uefa kupası 2. ön eleme turu’nda, hırvatistan’da bir önceki sezonun lig ve play-off üçüncüsü ve aynı zamanda 1979-80 sezonunda kupa galipleri kupası’nda çeyrek final oynamış olan hnk rijeka ankara’ya geldi.
ilk maç
maç 20:15 gibi güzel bir saat olunca rahat rahat iş çıkışı 19 mayıs’a ulaşmıştım.
az sayıda hırvat taraftar da, kapalıda kendilerine ayrılan bölümdeydiler. daha sonradan orcan’dan stadın dışında bir külüstür minibüs olduğunu ve muhtemelen rijekalıların hırvatistan atlayıp ankara’ya kadar bu araçla geldiklerini öğrenecek ve saygı duyacaktım.
geçen sezon oynanan valencia maçında kırmızı kart gören mustafa özkan ve sakat olan erkan özbey olmadığı için erdoğan arıca daha farklı bir dizilişle sahaya çıkmıştı. geride sağda ali tandoğan, solda baki mercimek ve ortada ümit bozkurt ile el-saka. orta sahanın ortasında skoko ve sedat yeşilkaya. sağda mehmet nas ve solda filip deams. ileride ise youla ile boliç oynayacaktı.
maçın başından itibaren baskılı oynuyor ama bir türlü gol atamıyorduk. ilk yarının son anlarında ümit’in pasını alan mehmet nas’ın orta-şut karışımı vuruşu ile top filelere gitmiş ve bizler de tribünlerde havaya fırlamıştık. nas’ın o pozisyonda aslında orta mı yaptığı yoksa kaleye mi vurduğu uzun süre muhabbet konusu olmuş ve en son serkan bir söyleşide kendisine sorarak olaya son noktasını koymuştu. mehmet nas, “valla orta yapmıştım top kaleye girdi.”
ikinci yarıda da benzer bir şekilde topa sahip olan ve pozisyona giren takımdık ama maç 1-0 lehimize sonuçlanmıştı.
ikinci maç
ilk maçın ardından 19 mayıs’ta beşiktaş ve büyükşehir belediye ankaraspor ile karşı karşıya gelmiş ve her iki maçta da sahadan 1-1′lik sonuçla ayrılmıştık. ama oynadığımız futbol hala tat vermiyordu. çünkü kopuk kopuk ve ne yaptığı/ne yapacağı belli olmayan bir oyun kimliğine sahiptik.
26 ağustos 2004′de oynanacak olan rövanş maçında istanbul’daydım. hakan gözkan’ın evinde maçın saatini bekliyorduk. tamam, toplam skora göre 1-0 önde idik ama takım hiç de iyi değildi. bu yüzden temkinliydim.
ilk görüntüler televizyona yansıdığında maraton tribününün kayalıkların önüne inşa edildiğini görüp şaşırmıştım.
maçtan birkaç gün önce ise takımda bir tatsızlık yaşanmıştı. en önemli gol silahlarımızdan olan mustafa özkan’ın mircea lucescu’nun shakhtar donetsk’ine transfer olması durumunda avrupa kupaları’nda oynayamayacağı için maça çıkmak istememesi gerilimi arttırmıştı. sonunda mustafa, erdoğan arıca ile tartışmış ve maç kadrosundan çıkartılmıştı.
maç başladığında hem tribünlerin oldukça ateşli olduğu hem de futbolcuların çok azimli ve istekli olduklarını görüyordum. iyi bir baskı kurmuşlardı ve daha maçın 13. dakikasında sol kanadımızdan gelen rijekalıların yaptığı ortaya tomislav erceg dokunuyor ve toplam skoru eşitliyordu. maç ilerledikçe bir iki pozisyon dışında neredeyse hiçbir şey yapamadığımıza şahit oluyordum. ilk yarı 1-0 sona erdi.
ikinci yarının başında erceg skoru 2-0′a getiren golü atıyor ve tüm gardımızı düşürüyordu. bunla da kalmayıp 2 dakika sonra penaltı kazandıklarında küfürler yağdırıyordum. hat-trick yapmak için topun başına gelen erceg, ömer’e topu teslim edince maçın başından beri ilk kez sevindiğimi hatırlıyorum.
sonrasında “tur elden gidiyor” diye bir şeyler yapmaya çalışıyor ama açıkçası hiçbir şey yapmayı başaramıyorduk. rijeka seyircisi ise çılgına dönmüş bir şekilde takımlarını desteklemeye devam ediyorlardı. e, haklıydılar da. hem güzel oynamışlar hem de golleri atmışlardı.
maçın uzatma dakikalarında hem sıcaktan, hem nemden, hem de rezil futboldan dolayı tekli koltuğun bir köşesinde, eriyerek şekil değiştirmiş bir vaziyette otururken, soldan kullandığımız uzun taç atışının önce aşırtılması, ardından kalecinin üstüne giden bir kafa vuruşundan seken topun uğur boral tarafından bomboş filelere gönderilmesi üzerine şaşkınlıkla toparlanıyordum! ardından maç da 2-1 bitmiş ve tur atlamıştık.
ama o kadar kötü oynamıştık ki, doğrusu gole ve akabinde gelen tura şaşırmamak elde değildi. “tamam bugün şanslıydık. tur atladık da 1. tur’da sağlam bir takım gelirse bu futbolla ne yapacağız” diye düşünmeye başlamıştım.