2003-04 sezonu uefa kupası 2. turu: sporting lisbon mehmet ali çetinkaya 04/04/2013 www.mehmetalicetinkaya.com
ilk turda blackburn rovers’ı 3-1 ve 1-1 (d)’lik skorlarla eleyen gençlerbirliği‘nin ikinci turda rakibi portekiz’in “büyük üç“lerinden sporting lisbon olmuştu. 2002-03 sezonunda portekiz ligini 3. sırada tamamlayarak uefa kupası’na katılma biletini alan yeşil-beyazlıların müzesinde bir tane kupa galipleri kupası bulunuyordu ve neredeyse her sezon avrupa kupaları’nda yer alıyorlardı.
sporting, ilk turda, ülkemizde 1990-91 sezonunda beşiktaş’lı “takoz” recep’in röveşata-vole karışımı bir şutla kendi kalesine attığı “muhteşem” golle hatırlanan, isveç’in malmö takımını 2-0 ve 1-0 (d)’lık skorlarla elemişti.
ilk maç
2. tur’un ilk maçı yine ankara’da oynanacaktı. bu sefer normal yerimiz olan maraton tribününe biletlerimizi aldık. maçın saat 20′de olması benim gibi çalışanlar için avantajdı ama (yanlış hatırlamıyorsam) her ihtimale karşı işten biraz erken çıkmış ve 19 mayıs’ın yoluna koyulmuştum. turnikelere geldiğimde yine büyük bir kalabalıkla karşılaşıyordum. uzunca bir süre bekledikten sonra içeri girmiş ve bizimkileri bulmuştum.
blackburn rovers maçında olduğu gibi kulüp, bu maç için de türkçe/ingilizce maç programı hazırlamış ve maça gelenlere dağıtılıyordu. koleksiyon için birkaç tane almıştım.
maçı başlamasını beklerken aklımda blackburn rovers deplasmanında oynadığımız çok kötü oyun vardı. eğer bu maçta da benzer bir oyun ortaya koyarsak bu sefer şansımızın çok da yaver gitmeyeceğini düşünüyordum. sporting’in gücü ve tecrübesi ise ortadaydı.
maça her iki takım da dengeli başladı. genelde orta saha mücadelesi şeklinde geçen maçın 16. dakikasında serkan’ın düşürülmesiyle kazanılan penaltı, tribünleri bayram yerine çevirmişti. topun başına blackburn zaferinin golcüsü mustafa özkan geçtiğinde biz de nefeslerimizi tutmuştuk. mustafa topu kaleciye teslim ettiğinde ise yerimizde donup kalıyorduk. çok büyük bir fırsatı ayağımızla geri tepmiştik!
bu dakikadan sonra sporting’in agresif, sert savunması ve süratli oyununu engellemek isteyen alkaralar, rakibini orta sahada tutmaya çalışıyorlardı. bu da ortaya pozisyonsuz ama kora kor bir maç çıkartıyordu. ilk yarı 0-0 bitti.
devre arasında haliyle tek gündem maddemiz kaçırılan penaltı pozisyonuydu.
ikinci yarının başında, ligde çok fazla fırsat bulamayan ve sürpriz bir şekilde ilk 11′de sahaya çıkan erkan özbey’in imzasını attığı inanılmaz bir pozisyona şahit olacaktık. 50. dakikada erkan, gecekondu tarafındaki kalemizin sağından taca çıkmakta olan bir topa depar atarak yetişiyor ve (acemice) topun üzerine basarak oyun alanında tutuyordu. arkasından gelen da silva liedson, bu nefis fırsatı kaçırmayıp topu kapıyor ve ceza alanına giriyordu. erkan ise yaptığı hatayı telafi etmek için depar atmış ve da silva’ya yetişip önüne geçmişti. ama liedson tam da bu anda şutunu çıkartıyor ve garip bir tesadüfle top erkan’a çarparak sporting golü olarak filelerimize takılıyordu. erkan özbey’in yıllar sonra “futbol hayatım boyunca yaşadığım en kötü pozisyondu” dediği olayın ardından tüm morallerimiz yerle bir olmuştu.
golden 5 dakika sonra sağdan yapılan ortaya mustafa özkan’ın kafa vuruşu direkten dönüyor ama veysel cihan yere düşerken “işlemi tamamlıyor” ve tribünler coşmaya başlıyordu! adeta yeniden hayata bağlanmıştık. işin ilginç yanı, blackburn maçlarında olduğu gibi yediğimiz gole bir kere daha çok hızlı bir şekilde cevap vermiştik!
bundan sonraki dakikalarda oyun yeniden pozisyonsuz ama kora kor bir orta saha mücadelesi şeklinde geçti. sadece 77′de önemli bir pozisyon yakaladık ama onda da, skoko’nun yaptığı nefis ortaya ali tandoğan arka direkte kafa atarak auta gönderiyordu.
maç 1-1 sona erdikten sonra tribünleri boşaltırken hepimizin yüzleri asıktı. bir ara, amcaoğlu süleyman’a dönerek, “orada kesin gol atarız. ama gol yememeliyiz!” diyordum. o ise, gayet sinirli bir şekilde, “sporting’e lisbon’da gol atacağız öyle mi?” diye cevap veriyordu.
ikinci maç
gençlerbirlikliler, ilk maçtan 3 hafta sonra, bir bayram günü, portekiz’in başkenti lisbon’da jose alvalade stadına çıkarken, ben de çok fazla umut beslemeden tek başıma televizyon karşısında heyecanımla baş etmekle meşguldüm. en büyük gol silahımız souleymane youla’nın sakatlığı nedeniyle sahada olmadığını görünce moralim çok bozulmuştu. çünkü tur atlamak için gol atmalıydık!
seremonide tribünlerden atılan konfetilerle yaratılan ambiyansa hayran olmamak elde değildi. yıllar sonra o güne ait tribün fotoğraflarını gördüğümde düşüncelerim iyice pekişmişti.
(yıllar sonra, avrupa kupalarında türk takımlarının maç biletlerini toplayan bir koleksiyonerle tanışmıştım. bana deplasmandaki maçımızın renkli biletinin fotokopisini göndermişti.)
maçtan önce istanbul gerçekleşen terör saldırısı için 1 dakika saygı duruşu yapılmıştı.
maça beklediğimizden daha iyi başlıyor ve skoko’nun uzaktan sert şutunu ricardo son anda önlediğinde derin bir “of” çekiyordum. sonrasında sporting önce martins sonrasında da tello ile 2 önemli pozisyona giriyor ama yararlanamıyordu. bu pozisyonların ardından kırmızı-siyahlı futbolcular garip bir şekilde rahatlamış, sakin ve kendine güvenerek oynamaya başlamışlardı. peş peşe önemli pozisyonlara girmeye başladık. önce m’bayo ve ardından veysel’in kaçırdığı pozisyondan sonra “gol atacağız!” diye tempo tutmaya başlamıştım.
ilk yarının son dakikasında kaleyi karşıdan gören ama uzak bir yerden serbest vuruş kazandık. ali tandoğan öyle bir şut attı ki! top kalecinin üstünden aşırtma bir şekilde filelere takıldı! oturduğum yerden “goool” diye havalara fırladım. inanılmazdı!
daha golün sevinci bitmeden derine atılan bir topu mustafa özkan ve onu savunmaya çalışan 2 defans oyuncusu ayağını sokuyor ve top mario sergio’ya çarparak 2. gençlerbirliği golü olarak filelere gidiyordu. artık odada tek başıma tepiniyordum! ankara’daki blackburn rovers maçındaki gibi peş peşe 2 gol birden bularak inanılmaz bir avantaj yakalamıştık. ama eğlence yeni başlıyordu.
ikinci yarının hemen başında sağdan ali’nin yaptığı ortaya veysel’in enteresan bir şekilde sırtını dönerek kafasının arkasıyla attığı gol skoru 3-0′a getirdi. maçın bitimine daha 40 dakika vardı ama inanılmaz rahatlamıştım.
bu golden sonra kalan dakikalar birkaç cılız atağımız dışında sporting’in baskısı altında geçti. sağlı sollu geliyorlar ama ya damir ya da defans oyuncularımız tehlikeleri önlüyorlardı. maçın sonlarına doğru sporting bir serbest vuruş kazandı. bu frikik canlı olarak futbolcunun açısından ekrana geldiğinde oldukça şaşırmıştım. çünkü ilk kez bu açıdan televizyonda bir frikik izliyordum.
maç 3-0 bittiğinde maçı anlatan spiker, “önce blackburn, ardından sporting lisbon. sırada ki gelsin!” dediğinde evde adeta coşuyor ve kura çekilmesi için sabırsızlanıyordum. bu arada telefonum çaldı. arayan amcaoğlu süleyman’dı. şaşkın bir şekilde, “aferin olm be! ne maçtı!” diyordu. sonrasında ise birçok arkadaşın tebriklerini kabul ederken mutluluğumdan yerimde duramıyordum.
maçın ardından sporting lisbon’lu seyirciler bir yandan gençlerbirliklileri alkışlarken, bir yandan da kendi teknik direktör ve oyuncularını protesto etmek için beyaz mendil sallıyorlardı. tepkilerini bu kadar olgun bir şekilde sergileyen sporting’li tarafların bu hareketi o kadar çok hoşuma gitmişti ki, tribünlerde gördüğüm neredeyse her protestonun ardından aklıma bu sahne gelmişti…
gençlerbirliği, 3-0'lık bu galibiyetle, avrupa kupaları tarihi boyunca bir portekiz takımına karşı portekiz'de en farklı galibiyet alan türk takımı ünvanını kazanıyordu. aynı zamanda fenerbahçeye ait olan, "avrupa kupaları'nda bir portekiz takımına karşı en farklı galibiyet alan türk takımı" rekoruna da ortak oluyordu. (1990-91, uefa kupası 1 turu, fenerbahçe 3-0 vitoria guimares)
bu maçta yeşil-beyazlı formayı giyen rodrigo tello, 2007′de beşiktaş’a transfer oldu. ilginçtir, o günlerde ali tandoğan da siyah-beyazlı formayı giyiyordu ve tello bir röportajında, “ali’yi görünce hemen tanıdım. o çok kötü günü hatırladım. o da beni tanımıştı. sonrasında o frikik golünü uzun süre konuştuk” diyordu…
bir dip not olarak, sporting lisbon bir sonraki sezon (2004-05) cska moskova ile uefa kupası finali oynadı…