ilk basımı 2002 olan "dünya kupası" kitabında mehmet demirkol'un "(federal) almanya'yı sevmek" başlıklı yazısından;
almanca öğrenmek için istanbul erkek'e gitme planım yatmış, baba zorlamasıyla, mahalledeki saygın abilerin ısrarıyla mekteb-i sultani'ye yollanmışım. (sonradan) mesudum aslında... hazırlık sınıfı bitmiş. ayağımda adidas'lar değil, mekaplar var. ayağım o kadar hızlı büyüyor ki "günah be kızım üç ay giyebiliyor zaten parana yazık" demiş teyzeme babam. teyzem de getirmiyor kramponları artık. hain baba! yazlığın gazinosu hıncahınç dolu. geç vakit. banttan ve renkli almanya-cezayir maçı. gerginim, çok gerginim. berberiler iyi oynuyor. ve madjer ve belloumi'nin golleri geliyor. bu güzel şutlar golden fazla bir şey çok fazla... çünkü cezayir kazanınca her şey apaçık ortaya çıkıyor: buralardaki tekliğim... millet masaların üzerine çıkıyor. fenerbahçe veya galatasaray şampiyon oldu sanki. herkes çok mutlu. ben ezilip büzülüyorum. yerimden kalkıyor, tek başıma eve yollanıyorum. cezayir almanya'yı yeniyor. bense çok yalnızım. gerçek dünyaya hoş geldin. kimse almanya'yı tutmuyor. bu gerçekle yüzleşmek çok zor olmuyor. almanya-avusturya şike yapıyor, cezayir'i safdışı ediyor.
ama cezayir'den öyle nefret etmişim ki, hiç ama hiç üzülmüyorum.
sonra sevgimi, hayranlığa dönüştüren o maç gelip çatıyor. yarı final, karakteri itibarıyla çekoslavakya maçına benziyor, geriden geliyor almanya, fransa maçında. gazinoya gitmemişim, komşuda seyrediyorum bu kez. schumacher battiston'u parçalıyor. ondan nefret edemem. zira hayranım. ona annesinin maçtan sonra söylediğini bile söyleyemem. şöyle demişti annesi: "mide bulandırıcıydı harald, korkunçtu." bununla ilgilenmiyorum. benim ilgilendiğim, klaus fischer'in röveşataya yakın şutuyla gelen 3-3'lük beraberlik. sonrasında penaltılar. uli stilike penaltıyı kaçırdığında onu pierre littbarski teselli ediyor. televizyon bu sahneyi gösterirken toni (harald) schumacher, dündar siz'in penaltısını kurtarıp eşitliği sağlıyor. son penaltı altın kafa hrubesch'ten, almanya finalde. yılmıyorlar hiç yılmıyorlar. bu ne direnç, bu nasıl bir güç.