ilk basımı 2002 olan "dünya kupası" kitabında levent özçelik'in "dünya kupası anıları" başlıklı yazısından;
fransa '98'de en fazla ilgi çeken maçlardan biri kuşkusuz abd-iran maçıydı, iki ülke arasındaki soğuk savaşın ardından takımların da sahada kapışacak olması medyanın tüm ilgisini puan açısından diğerlerinden çok daha az önemli olan bu sıradan grup maçında yoğunlaştırmasına neden olmuştu. hal böyle olunca, bizler de yollara düşü verdik. önce kilometrelerce uzakta bir şatoda kamp yapan birleşik devletler kampına gittik. ama maalesef sadece şatonun lobisine girebildik. ntv ekibiyle birlikte gittiğimiz kampta futbolcuların kaldığı bölüme sızma harekatımız cia kılıklı korumalar tarafından engellendi ve şatonun bahçesinden yaptığımız "vallahi içeriye kuş uçurtmuyorlar" başlıklı anonsumuzla görevimizi başarmanın verdiği huzurla geri döndük. normal şartlar altında hiçbir basın mensubunun ilgi göstermeyeceği bir kamp, basının maçı ön plana çıkartmasının ardından bir anda ilgi odağı olmuş, amerikalılar bu durum karşısında standart güvenlik önlemlerini beşle çarpıp "başkan koruması" havasına girmişler.
iran maçtan önceki son çalışmasını lyon'da maçın oynanacağı stadda yapacak. yine ntv'deki arkadaşlarımızla beraberiz; okay karacan, murat kosova ve onların canlı yayın ekibi.
fransa '98'de ntv ile çoğu kez ortak çalıştık. stadın karşısındaki otoparka yerleştik ve uyduya çıkarak görüntü almayı bekliyoruz. ama burada da stadın içine giriş izni yok. derken iran takımını taşıyan otobüs, önünde eskortlar arkasında polis arabalan olduğu halde uzaktan görünüyor. kameramana "atla arabaya ve kameranı sakla" diyorum. sert bir manevra yaparak dörtlülerimizi yakıyoruz ve iran takımının konvoyunun arkasına geçiyoruz. stadın kapıları açılıyor ve konvoyla beraber iki büyük kapıyı geçtikten sonra içeri giriyoruz. takım soyunma odalarının olduğu kapıya geçerken biz yöneticilerin araçlarıyla birlikte ana kapının önüne park etmek zorunda kalıyoruz ve arabalardan inince ortada casuslar olduğu ortaya çıkıyor. elimizde kamera sipsivri ortada kalıyoruz. kayıttayız, yöneticilere mikrofon uzatıyoruz, cevap verilmediği gibi kameramızın objektifini kapatmaya çalışıyorlar. tam da istediğimiz gibi, araştırıcı ve kurcalayıcı gazetecilik bu olsa gerek, yıllardır "arena "da izlerdim de gıpta ederdim. ama maalesef, objektif kapatma eyleminden fazla ileriye gitmiyorlar. antrenman bitiminde ekibin aynı tantanayla geri döneceğini düşündüğümüz için ntv'ci kardeşlerimize veda ediyor ve marsilya'ya doğru yola çıkıyoruz. yaklaşık 100 kilometre sonra okay'dan bir telefon... "abi ne oldu biliyor musun?.." bilmiyorum ama tahmin edebiliyorum. "abi biz parkta top oynarken, iran'ın hocası yanımıza geldi, biz de canlı yayında röportaj yaptık..." işte size bir tecrübe daha!
maçı iran 2-1 kazandı. 21 haziranda lyon'un gerland stadında oynanan maçın öncesinde ve sonrasında dostluk mesajları verildi, birlikte fotoğraflar çekildi ama tüm bunlara rağmen maçın atmosferi çok farklıydı. özellikle iran 90 dakikayı tam anlamıyla soğuk savaş'ın bir rövanşı olarak algıladı ve alınan galibiyetin ardından, sanki dünya kupası'nı kazanmışcasına sevindi iranlı futbolcular...