ilk basımı 2002 olan "dünya kupası" kitabında akif kurtuluş'un "'74, '78 ve dükut-der'in şanlı mücadelesi" başlıklı yazısından;
türkiye'de dünya kupalarını "seyir tarihinin" 1974 haziranıyla başladığını söylemek, benim gibi 1950'li yılların sonunda doğmuş olan kuşağa mensup biri için, yanlış değildir. ama küçük bir eksik var burada.
bu eksiğe işaret etmezsem, dışkapı'daki nur sinemasının tahta koltuklu loş salonuna; dahası, "şahsi" tarihime haksızlık etmiş olurum. aydınlık subayevleri'nde ("oleyis" mahallesi de deriz) üçpınar sokaktan bir kamyonet kasasını dolduran ilkokul öğrencileri, yanlarında ortaokul seviyesinde birkaç ağbisiyle birlikte üç dört hafta üstüste kinova filmlerine bu sinemada gitmişse, bu, filme gösterilen tezahüratın eseri değildi, kuşkusuz. her filmden önce giren ziraat bankası'nın reklam 'parçası'nda -o yıllar reklamlardan bahis açılırken "kuşak" tabir edilmezdi- bu kez, '66 dünya kupası'nm gollerini, tüm zamanların duayeni halit kıvanç anlatıyordu. almanya son dakikada maçı 2-2'ye bağlamıştı. 7 temmuz 1966 günü, üst direğe vurup çizgiye inen, sonra da dışarı çıkan top, hakeme göre; o gün wembley'de üç gol atan hurst'un ikinci golüydü. ama tartışma, ne bizim izlediğimiz gün sinema salonunda bitti, ne de yarım saat yürünen yoldan sonra geldiğimiz mahallede. haftalarca tartıştık, hâlâ tartışıyoruz. çünkü o final, suya doymayan bir pilavdır.
ama küçük bir not: bizim kuşak eusebio diye bir adamı belleğine aşağı yukarı bu dönemde almıştır. bir not daha: "mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi" retoriğinden hareketle, "kaizer" beckenbauer'm telif hakkının '66 kupası'nda olduğunu da unutmayalım.